Ne tuhaf hayat.Nasıl başlarsa öyle gidiyor iş de. Çabaladıkça görüyorsun ki çırpınışın boşuna.Çığlıklarını sadece sen duyuyorsun.Yanıp biten ateşlerden yeniden alev çıkarmaya uğraşmak;Boşa kürek çekmek gibi bir şey.Yangın sonrası oluşan külleri ,rüzgarlar esip savuruyor.Gel topla hadi topla ki yeniden alevlensin. Ancak bu ne mümkün?İş de delimaviden bir yazı daha.Bir gün güzel yazılar yazmanın hayalini kurduysa da İş de hayat bir kara delik:( Ve beklemek ...Tamamen yorulup ellerinin tutamayacak kadar tükendiği anı beklemek...
KARA DELİK
Pollyanna çocuğuydum ben. Pollyannanın
çizgi filmleriyle büyüdüm. Hayatta hep mutlu olacak nedenler vardı . Pollyanna
bana bunu öğretmişti. Sanırım pollyannadan tek farkım o bir çizgi film
kahramanıydı. Bense eti, canı, kanı ,duyguları olan bir insan…
Aslında çok uğraştım pollyanna olabilmek için.Zaman zaman başardım. Ta ki gerçeklerin
farkına varana kadar.Gördüm ki Hayat kocaman
bir kara delik. Eğer tutuna bildiysen bir kenarından yaşayacaksın. Hayallerini
büyütürsün umutlarını, düşlerini büyütürsün. Bir yerinden tutunmaya çalışırsın.
Tam başardım oldu dersin Birde bakarsın o koca kara delik şiddetle seni içine
çeker. Sen direnirken kara deliğe bir şeyi kaçırırsın . Can havliyle boğuşursun.O
önce hayallerini alır, umutlarını, heyecanını
alır. Manevi duygularını götürmüşdür. Artık
iki alternatifin vardır. Ya sımsıkı o deliğin kenarına sarılacaksın.
Hiç bırakmayacaksın ya da kendini o deliğin kollarına bırakacaksın. O an
kendine soracağın soru sanırım şu olacak ; Elimi bırakmayıp sımsıkı tutunmalı
mıyım? Yoksa gözlerini kapayıp kendimi kara deliğin koynunda mı bulmalıyım? Kendini
bırakırsan ne olur bilemiyorum. Ancak
kaybettiğin benliğine rağmen hala direneceksen pes edene kadar ruhsuz bir beden olarak yaşayacaksın.
Öyle yada böyle zaten kazanan kara delik. Ruhunu
heyecanını ,senliğini aldıktan sonra bedenini almasa ne yazar.