Sayfalar

7 Temmuz 2014 Pazartesi

DUVAR


     Elimizde olan malzemeler .Tuğla, çimento, kum, mala ,eldiven ,elek ve olmazsa olmazımız su…Şimdi bununla ne yapacak düşündünüz  mü?
   Deli mavi elindeki malzemeleri düşündü. Ve bir  karar  verdi. Bir duvar örecek. Tıpkı  hayatı gibi.
Önce İtina ile kumu eledi. Kumun içerisinde çakıl taşları ,yabancı maddeler olmasın. Olmasın ki harcı güzel duvarı sağlam olsun. Daha sonra çimentosunu, suyunu ilave etti .Harcını kararken alnından akan terler katık oldu. O kadar özendi ki onun için. Her hamlesi bir hayalini, beklentisini oluşturdu. Çok mükemmel olmalıydı duvarı.
    Mevsim yaz. Öğlen güneşi tepesinde belirdi. Sıcağı tüm  hücrelerinde  hissetti. O ateş ta içinden geliyordu. İçinde  bir ejderha vardı. Onun Üflediği alevi dudaklarında  hissetti. Kendini buz  gibi sularda hissetmek istedi. Çılgınca bir deli mavilikte. Sağına soluna bakındı. Musluğun ucunda takılı olan hortumu gördü. Musluğa yöneldi açtı. Suyun biraz akmasını sağladı. Su aktıkça serinledi. Hortumu ağzına tuttu . Su damlacıkları koşarak dudaklarının arsından tüm bedenine  ulaştılar. “Çok şükür” dedi. Azıcık da olsa içinin ateşi sönmüş can suyu olmuştu. O  harcını karmaktan vazgeçemezdi. Hedefini gerçekleştirmesi için yapması gereken ilk iş  buydu. Tam kıvamına gelmişti harç. Önce eline eldivenini giydi . Sonra malasını aldı. Bir ressamın tualine dokunuşu gibi dokundu o tuğlalara. Bir genç kızın çeyizini işlediği gibi ilmek ilmek işledi . Adım adım; heyecanlarıyla, umutlarıyla, hayalleriyle oluşturdu. Tek tek itina ile koydu . Bir  sırayı bitirince ip çekti ,bir uçtan diğer uca. Düz olup olmadığını kontrol etti. Yorulmuştu hem de çok yorulmuş…Son tuğlayı koyduktan sonra belini doğrulttu. Derin bir nefes aldı. Kolunun tersi ile alnının terini sildi. O tercikleri  kolunu sallayarak esen rüzgarlarla savurdu. Ter damlacıkları adeta rüzgarlarla oynaştı, dans etti. Artık yaz güneşi  ferini kaybetmişti. Gökyüzünde insanın içene huzur veren bir kızıllık vardı. Akşam olmak üzereydi. Esen akşam rüzgârı  ruhunu bedenini okşuyordu. Gözlerini sımsıkı  kapattı.  Etraftan gelen  yasemin çiçeği kokularını içine çekti. Gün batımının huzuru içine dolu. Akşam yatağına yatacak huzurlu bir uyku uyuyacaktı. Emeğinin alın terinin keyfini çıkaracaktı.
   Küçük adımlarla ilerledi. Sanki  başı Gökyüzündeki   pamuk öbeklerine  değdi. O kadar mağrurdu ki sanki küçük dağları o yaratmıştı.  Duvarın karşına geçti.” Aman Allahım !” diyerek haykırdı. İki eli ile başını sıkıştırdı. “Bu olamaz imkansız “dedi. Ansızın dizlerinin gücünü kaybettiğini hissetti. O dizler Minik bedenini taşıyamadı. Yavaş yavaş büküldü. Yere kapaklandı. Baktığında her şey tamamdı. Büyük bir itina ile örmüştü duvarını. Elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmıştı. Tüm gücünü, emeğini, alın terini  harcamıştı onun için. Karşısına geçip eserini izlemek istediğinde acı gerçeği gördü. Bir tuğla eksikti. Evet  küçücük bir tuğla kocaman duvarda kocaman bir boşluk oluşturmuştu. Gözlerine bir perde indi sanki. Gün batımının kızıllığı şimdi kapkaranlık oldu. Serin esen yaz rüzgarı adeta tüm bedenini buz kesti. Bir an nefes alamadığını hissetti. Boğazına kocaman bir şey düğümlendi. Ya gözleri onlardan akan damlalar; yine engel olamamıştı onlara. Bir den hıçkırıklara boğuldu. Beynine hükmedemedi. Bir anda zaman durdu. Hiç bir şeyi düşünemez oldu. Ama hayır! birden silkindi. Bu son değildi. Harcadığı emeği, alın terini hiçe sayamazdı. Büyük bir emek harcamıştı o duvara. Küçücük bir tuğla için kocaman duvarımı yıkacaktı? Elbette bir çözümü olmalıydı. Zaman pes etme zamanı değil düşünme zamanıydı. Şimdi daha güçlü olmalıydı. Bir çözüm üretmeliydi. Pire için yorgan yakamazdı. Bir tuğla; düşündüğünde çok büyük bir eksiklik değildi. Onu bir şekilde kamufle  etmeliydi.
    Küçücük bir tuğlanın eksikliğini kim fark ede bilirdi ki. Başı ellerinin arasında  düşünürken ansızın “evet “dedi. Bir tablo alacaktı. Bir ayçiçeği tarlası. Gece gökyüzünde etrafı harelerle çevrelenmiş  dolunay, yeryüzüne düştü düşecek. Parlayan yıldızlar adeta onunla dans ediyorlar. Ay çiçeklerinin içinde bembeyaz bir at, Dolunayın ışığı ile ateş böceği gibi parlıyor. Atın üzerinde elinde elma şekeri olan beyaz elbiseler giymiş bir kız çocuğu. Eli yüzü kir pas  içinde. Saçları rüzgardan savrulmuş , karışmış . At ay çiçeklerinin arasından koşarken yavaşça gökyüzüne havalanıyor. Küçük kız bir elinde elma şekerini tutuyor. Diğer eliyle de  atın rüzgardan havalanan yelelerini. Tabloyu aldı. Eksik olan tuğlanın üzerine koydu. Duvarın üzerinde bir sanat eseri. Bir tablo bir duvara ancak bu kadar yakışa bilirdi. Duvarın kenarına mor bir begonvil dikti. Begonvilin çiçeklerinde arılar, kelebekler  oynaştı. Hiç kimse fark etmedi  eksik tuğlayı. Hatta Ördüğü duvar için hep taktir ettiler onu . Zaman zaman imrendiler ,kıskandılar.
    Yadsıdığı bir gerçek vardı. Mevsim hep yaz değildi ki. Sonbahar gelmişti artık. Ağaçlar sararan yapraklarını yavaş yavaş dökmeye başlamıştı. Doğa derin bir uykuya hazırlanıyordu. Kış uykusuna. Belki de bir kış masalına. O küçücük delikten soğuk rüzgarlar esmeye başladı. Kimsenin göremediği  o delik artık içten içe içini dondurdu. Şimdi başka bir çare düşünmeliydi. Öyle bir çözüm bulmalıydı ki tabloyu oradan aldığında eksikliği kimse fark etmesin. Eski gazeteleri aldı. Onlarla  duvarı kapattı. Tabloyu  o gazetelerin üzerine  koydu. Soğuk kesildi. Ancak tablo simetrisini kaybetti. Delikten  gazete kağıdını çıkardı. Biraz alçı aldı ,özenle hazırladı sonra deliği onunla  doldurdu. Tuğla kadar estetik olmasa da deliği kapatmayı başardı. Şimdi alçının üzerini boyaması gerekiyor. Bildiği tüm boyacıları dolaştı. Çok fazla yol katetti. Ayaklarına karasular indi. Yürüyecek takati kalmadı. Nefesi kesildi. Hissettiği bedeninde yorgunluk; ruhunda ise büyük bir fırtınaydı. Boyayı alçının üzerine sürdüğünde aradaki ayrımı yapabiliyordu. Hiç yoktan iyidir diye düşündü. Duvarının rengini tutturacak tonu bulamadı.

  Duvardaki küçük boşluk günden güne  bir kurt gibi içini kemirdi. Daha radikal bir çözüm bulması  gerekiyordu. Ne yaptıysa olmadı. Bu noktada bir şeye ihtiyacı vardı. Bu da ancak bir mucize. Yada bir peri ;gelecek elinde sihirli değneği ile duvarın  üstüne dokunacak.  Gözünü açtığında tuğlayı yerinde görecek. Saat  on ikiyi vurduğunda bile o tuğla gitmeyecek oradan. Kim bilir duvarı düzeltecek ; her şey…Artık çözümü mucizelere kaldı. O da ya olur ya olmaz. Mucizeler gerçek olsa da onu bulmaz. 
                             
                              
                                                 DELİ MAVİ