Elimizde olan malzemeler .Tuğla, çimento,
kum, mala ,eldiven ,elek ve olmazsa olmazımız su…Şimdi bununla ne yapacak
düşündünüz mü?
Deli mavi elindeki malzemeleri düşündü. Ve
bir karar verdi. Bir duvar örecek. Tıpkı hayatı gibi.
Önce
İtina ile kumu eledi. Kumun içerisinde çakıl taşları ,yabancı maddeler olmasın.
Olmasın ki harcı güzel duvarı sağlam olsun. Daha sonra çimentosunu, suyunu
ilave etti .Harcını kararken alnından akan terler katık oldu. O kadar özendi ki
onun için. Her hamlesi bir hayalini, beklentisini oluşturdu. Çok mükemmel
olmalıydı duvarı.
Mevsim
yaz. Öğlen güneşi tepesinde belirdi. Sıcağı tüm
hücrelerinde hissetti. O ateş ta
içinden geliyordu. İçinde bir ejderha
vardı. Onun Üflediği alevi dudaklarında
hissetti. Kendini buz gibi
sularda hissetmek istedi. Çılgınca bir deli mavilikte. Sağına soluna bakındı. Musluğun
ucunda takılı olan hortumu gördü. Musluğa yöneldi açtı. Suyun biraz akmasını
sağladı. Su aktıkça serinledi. Hortumu ağzına tuttu . Su damlacıkları koşarak
dudaklarının arsından tüm bedenine
ulaştılar. “Çok şükür” dedi. Azıcık da olsa içinin ateşi sönmüş can suyu
olmuştu. O harcını karmaktan
vazgeçemezdi. Hedefini gerçekleştirmesi için yapması gereken ilk iş buydu. Tam kıvamına gelmişti harç. Önce eline
eldivenini giydi . Sonra malasını aldı. Bir ressamın tualine dokunuşu gibi
dokundu o tuğlalara. Bir genç kızın çeyizini işlediği gibi ilmek ilmek işledi .
Adım adım; heyecanlarıyla, umutlarıyla, hayalleriyle oluşturdu. Tek tek itina
ile koydu . Bir sırayı bitirince ip
çekti ,bir uçtan diğer uca. Düz olup olmadığını kontrol etti. Yorulmuştu hem de
çok yorulmuş…Son tuğlayı koyduktan sonra belini doğrulttu. Derin bir nefes
aldı. Kolunun tersi ile alnının terini sildi. O tercikleri kolunu sallayarak esen rüzgarlarla savurdu. Ter
damlacıkları adeta rüzgarlarla oynaştı, dans etti. Artık yaz güneşi ferini kaybetmişti. Gökyüzünde insanın içene
huzur veren bir kızıllık vardı. Akşam olmak üzereydi. Esen akşam rüzgârı ruhunu bedenini okşuyordu. Gözlerini
sımsıkı kapattı. Etraftan gelen yasemin çiçeği kokularını içine çekti. Gün batımının
huzuru içine dolu. Akşam yatağına yatacak huzurlu bir uyku uyuyacaktı. Emeğinin
alın terinin keyfini çıkaracaktı.
Küçük adımlarla ilerledi. Sanki başı Gökyüzündeki pamuk
öbeklerine değdi. O kadar mağrurdu ki
sanki küçük dağları o yaratmıştı. Duvarın karşına geçti.” Aman Allahım !”
diyerek haykırdı. İki eli ile başını sıkıştırdı. “Bu olamaz imkansız “dedi.
Ansızın dizlerinin gücünü kaybettiğini hissetti. O dizler Minik bedenini
taşıyamadı. Yavaş yavaş büküldü. Yere kapaklandı. Baktığında her şey tamamdı.
Büyük bir itina ile örmüştü duvarını. Elinden gelenin en iyisini yapmaya
çalışmıştı. Tüm gücünü, emeğini, alın terini
harcamıştı onun için. Karşısına geçip eserini izlemek istediğinde acı
gerçeği gördü. Bir tuğla eksikti. Evet
küçücük bir tuğla kocaman duvarda kocaman bir boşluk oluşturmuştu.
Gözlerine bir perde indi sanki. Gün batımının kızıllığı şimdi kapkaranlık oldu.
Serin esen yaz rüzgarı adeta tüm bedenini buz kesti. Bir an nefes alamadığını
hissetti. Boğazına kocaman bir şey düğümlendi. Ya gözleri onlardan akan
damlalar; yine engel olamamıştı onlara. Bir den hıçkırıklara boğuldu. Beynine
hükmedemedi. Bir anda zaman durdu. Hiç bir şeyi düşünemez oldu. Ama hayır!
birden silkindi. Bu son değildi. Harcadığı emeği, alın terini hiçe sayamazdı.
Büyük bir emek harcamıştı o duvara. Küçücük bir tuğla için kocaman duvarımı
yıkacaktı? Elbette bir çözümü olmalıydı. Zaman pes etme zamanı değil düşünme
zamanıydı. Şimdi daha güçlü olmalıydı. Bir çözüm üretmeliydi. Pire için yorgan
yakamazdı. Bir tuğla; düşündüğünde çok büyük bir eksiklik değildi. Onu bir
şekilde kamufle etmeliydi.
Küçücük bir tuğlanın eksikliğini kim fark ede
bilirdi ki. Başı ellerinin arasında düşünürken ansızın “evet “dedi. Bir tablo
alacaktı. Bir ayçiçeği tarlası. Gece gökyüzünde etrafı harelerle çevrelenmiş dolunay, yeryüzüne düştü düşecek. Parlayan
yıldızlar adeta onunla dans ediyorlar. Ay çiçeklerinin içinde bembeyaz bir at, Dolunayın
ışığı ile ateş böceği gibi parlıyor. Atın üzerinde elinde elma şekeri olan
beyaz elbiseler giymiş bir kız çocuğu. Eli yüzü kir pas içinde. Saçları rüzgardan savrulmuş , karışmış
. At ay çiçeklerinin arasından koşarken yavaşça gökyüzüne havalanıyor. Küçük kız
bir elinde elma şekerini tutuyor. Diğer eliyle de atın rüzgardan havalanan yelelerini. Tabloyu
aldı. Eksik olan tuğlanın üzerine koydu. Duvarın üzerinde bir sanat eseri. Bir
tablo bir duvara ancak bu kadar yakışa bilirdi. Duvarın kenarına mor bir
begonvil dikti. Begonvilin çiçeklerinde arılar, kelebekler oynaştı. Hiç kimse fark etmedi eksik tuğlayı. Hatta Ördüğü duvar için hep
taktir ettiler onu . Zaman zaman imrendiler ,kıskandılar.
Yadsıdığı bir gerçek vardı. Mevsim hep yaz
değildi ki. Sonbahar gelmişti artık. Ağaçlar sararan yapraklarını yavaş yavaş
dökmeye başlamıştı. Doğa derin bir uykuya hazırlanıyordu. Kış uykusuna. Belki
de bir kış masalına. O küçücük delikten soğuk rüzgarlar esmeye başladı. Kimsenin
göremediği o delik artık içten içe içini
dondurdu. Şimdi başka bir çare düşünmeliydi. Öyle bir çözüm bulmalıydı ki
tabloyu oradan aldığında eksikliği kimse fark etmesin. Eski gazeteleri aldı. Onlarla duvarı kapattı. Tabloyu o gazetelerin üzerine koydu. Soğuk kesildi. Ancak tablo simetrisini
kaybetti. Delikten gazete kağıdını çıkardı.
Biraz alçı aldı ,özenle hazırladı sonra deliği onunla doldurdu. Tuğla kadar estetik olmasa da
deliği kapatmayı başardı. Şimdi alçının üzerini boyaması gerekiyor. Bildiği tüm
boyacıları dolaştı. Çok fazla yol katetti. Ayaklarına karasular indi. Yürüyecek
takati kalmadı. Nefesi kesildi. Hissettiği bedeninde yorgunluk; ruhunda ise
büyük bir fırtınaydı. Boyayı alçının üzerine sürdüğünde aradaki ayrımı
yapabiliyordu. Hiç yoktan iyidir diye düşündü. Duvarının rengini tutturacak
tonu bulamadı.
Duvardaki küçük boşluk günden güne bir kurt gibi içini kemirdi. Daha radikal bir
çözüm bulması gerekiyordu. Ne yaptıysa
olmadı. Bu noktada bir şeye ihtiyacı vardı. Bu da ancak bir mucize. Yada bir
peri ;gelecek elinde sihirli değneği ile duvarın üstüne dokunacak. Gözünü açtığında tuğlayı yerinde görecek. Saat on ikiyi vurduğunda bile o tuğla gitmeyecek
oradan. Kim bilir duvarı düzeltecek ; her şey…Artık çözümü mucizelere kaldı. O
da ya olur ya olmaz. Mucizeler gerçek olsa da onu bulmaz.
DELİ MAVİ