Gözlerimi yumduğum da bir çölde buluyorum
kendimi. Kocaman bir sahra çölü ve küçücük kum tanesi ben… Bir çıkış, bir umut
yok. Bir ses duyuyorum. Sazın telinden çıkan nameler yüreğimi dağlıyor. Tamam
diyorum. Bu ses varsa bu çölde bir umut var. Yuvarlanıp duruyorum kum tanelerinin
arasında. Dertli dertli çalan, dertli sazımı arıyorum. Bir fırtına çıkıyor. Fırtına
beni Uçsuz bucaksız çölde Sağa sola savuruyor. Neredeyim bilemiyorum. Çölün her
yeri aynı. Bedenim fırtınanın yorgunluğu
ile sarsılmış. Kalkmak istiyorum. Ama bir şey canımı acıtıyor. Bir umut dediğim
dertli çalan sazım; sazımdan çıkan namelerim, öfffffffff öffffffff . Yolumu
kapatıyor fırtına, sazıma giden izleri örtüyor Hiç benim olmayan ve olmayacak
sazımın sesini kaybediyorum.
Güneş yakıyor küçücük bedenimi. Çölde bir kum tanesi olmak ne kadar zor
diyorum. Kaybolup gitmek istiyorum. Ama nereye gideyim? “Bu çöl benim kaderim
diyorum”. Ben çölü mü kabul edemiyorum? Kum tanesi olmayı mı? Sıralıyorum
içimde dertleri. Ben neyim diyorum. Kafamın içinde soru işaretleri uçuşuyor.
Kumların arasında bir şey görüyorum. Seçemiyorum, bu gerçek mi ? Gözlerime
inanamayıp ovuşturuyorum. Çölde daha ne istenir ki … Biraz uzak ta yemyeşil bir
vaha… Vahanın kenarlarına doğru yemyeşil palmiyeler sıralanıyor. Palmiyelerin
içinden dertli çalan sazımın sesi kadar güzel, kuş sesleri geliyor. Vahanın kenarında gökyüzüne
uzanmak isteyen sazlıklar, rüzgârla dans ediyor. Göz alabildiğin kahverengilik
te mavi yeşil dans ediyor. İşte bu benim yalancı cennetim. Bu benim kaderim
değil. Mesele kum tanesi olmak değil mesele çölde olmak da değil. Mesele çöl de
vahayı bulamamak. Şimdi tüm gücümü topluyorum. Cennetime ulaşmak için
çabalıyorum. Yuvarlanıyorum kumların içerisinde. Nefesim kesiliyor. Diğer kum
tanelerine bakıyorum hiçbiri vahaya koşmuyor.” Neden “diyorum “onlar cenneti
istemiyor mu?” Ben gittikçe cennetim uzaklaşıyor. Ben yuvarlandıkça gücüm
tükeniyor. Öfffff Ööööööfffffff . Hangi
kalem yazmış benim yazımı? Aman Allah’ım ben bir serap görüyorum. Bir kez daha tükeniyorum.
Ne derttir ki bu Allah’ım sıra sıra.
Bir şişe biraya, dert ortağım olan dertli
sazıma bırakıyorum tüm acılarımı. İçimi her yudumda serinleten biram,
tükendiğinde sazımın nameleri ile bir oluyor. Yüreğimi kanata kanata , canımı
acıta acıta yalnızlığımın sesliğinde boğuyor. Yıllarımın gerçekleri bir kez daha
tokat gibi yüreğime vuruyor. Biliyorum ben ne bir çölüm ne de bir kum tanesi.
Mesele ne çöl olmak ne de kum tanesi. Mesele küçük umutlara tutunup hayaller kurmak.
Mesele silinmeyen kalemle yazılan yazımı silmeye uğraşmak. Bir istiridyenin
içindeki inci gibi kıymetli olmamak.