Sayfalar

20 Ekim 2016 Perşembe

BEYAZ IŞIK

           Gözlerimi yumduğum da bir çölde buluyorum kendimi. Kocaman bir sahra çölü ve küçücük kum tanesi ben… Bir çıkış, bir umut yok. Bir ses duyuyorum. Sazın telinden çıkan nameler yüreğimi dağlıyor. Tamam diyorum. Bu ses varsa bu çölde bir umut var. Yuvarlanıp duruyorum kum tanelerinin arasında. Dertli dertli çalan, dertli sazımı arıyorum. Bir fırtına çıkıyor. Fırtına beni Uçsuz bucaksız çölde Sağa sola savuruyor. Neredeyim bilemiyorum. Çölün her yeri aynı.  Bedenim fırtınanın yorgunluğu ile sarsılmış. Kalkmak istiyorum. Ama bir şey canımı acıtıyor. Bir umut dediğim dertli çalan sazım; sazımdan çıkan namelerim, öfffffffff öffffffff . Yolumu kapatıyor fırtına, sazıma giden izleri örtüyor Hiç benim olmayan ve olmayacak sazımın sesini kaybediyorum.
        Güneş yakıyor küçücük bedenimi.  Çölde bir kum tanesi olmak ne kadar zor diyorum. Kaybolup gitmek istiyorum. Ama nereye gideyim? “Bu çöl benim kaderim diyorum”. Ben çölü mü kabul edemiyorum? Kum tanesi olmayı mı? Sıralıyorum içimde dertleri. Ben neyim diyorum.  Kafamın içinde soru işaretleri uçuşuyor. Kumların arasında bir şey görüyorum. Seçemiyorum, bu gerçek mi ? Gözlerime inanamayıp ovuşturuyorum. Çölde daha ne istenir ki … Biraz uzak ta yemyeşil bir vaha… Vahanın kenarlarına doğru yemyeşil palmiyeler sıralanıyor. Palmiyelerin içinden dertli çalan sazımın sesi kadar güzel,  kuş sesleri geliyor. Vahanın kenarında gökyüzüne uzanmak isteyen sazlıklar, rüzgârla dans ediyor. Göz alabildiğin kahverengilik te mavi yeşil dans ediyor. İşte bu benim yalancı cennetim. Bu benim kaderim değil. Mesele kum tanesi olmak değil mesele çölde olmak da değil. Mesele çöl de vahayı bulamamak. Şimdi tüm gücümü topluyorum. Cennetime ulaşmak için çabalıyorum. Yuvarlanıyorum kumların içerisinde. Nefesim kesiliyor. Diğer kum tanelerine bakıyorum hiçbiri vahaya koşmuyor.” Neden “diyorum “onlar cenneti istemiyor mu?” Ben gittikçe cennetim uzaklaşıyor. Ben yuvarlandıkça gücüm tükeniyor. Öfffff  Ööööööfffffff . Hangi kalem yazmış benim yazımı? Aman Allah’ım  ben bir serap görüyorum. Bir kez daha tükeniyorum. Ne derttir ki bu Allah’ım sıra sıra.
      Bir şişe biraya, dert ortağım olan dertli sazıma bırakıyorum tüm acılarımı. İçimi her yudumda serinleten biram, tükendiğinde sazımın nameleri ile bir oluyor. Yüreğimi kanata kanata , canımı acıta acıta   yalnızlığımın sesliğinde  boğuyor. Yıllarımın gerçekleri bir kez daha tokat gibi yüreğime vuruyor. Biliyorum ben ne bir çölüm ne de bir kum tanesi. Mesele ne çöl olmak ne de kum tanesi. Mesele küçük umutlara tutunup hayaller kurmak. Mesele silinmeyen kalemle yazılan yazımı silmeye uğraşmak. Bir istiridyenin içindeki inci gibi kıymetli olmamak.


   Sanırım bu gün de günlerden kocaman bir HİÇ… Bu koca hiçten bana kalan ise birkaç damla göz  yaşı, alnıma yazılmış derin alın yazısı. Bir meleğin kanat çırpışı sesini  duymak istiyorum. Kalbimi ellerinin içine alıp O meleğin zamanı geldiğinde beni beyaz ışığa götürmesini bekliyorum.