Hani derler ya “Hayat kırkında değil farkında başlar”. Geçmişte dövünecek kadar yarın ömrümüz var mı? kaçırdığımız yerde mi kalsak? Hayatı yaşamaya yeniden doğmuş gibi kaldığımız yerden mi devam etsek? Ne kadar ömrümüz kaldı ki geriye, sayılı soluğumuz ne kadar. Şimdi geçmişe takılıp yaşlanmaktan sa hadi gelecekte coşma zamanı… Ver elini Deli maviyle Doğu Anadolu'ya…
Hiç olmaz derdim,
yok ne işim olur ki doğuda, keşke görseydim o coğrafyayı. İnsanları bizim gibi
miydi gerçekten, haberlerde yaratılan kan, terör şiddet var mıydı, yoksul muydu
insanları susuz çöllerde kurumuş topraklar gibi, Türkçe bilmiyorlar mıydı benim
Türkiye'mde yaşayıp… Memleketim, Türkiye'min bir parçası Doğu Anadolu neden bu
kadar ütopik, neden bu kadar uzak ve imkansızdı?
Heyecan dolu bir güne uyandı Deli mavi… Sabah
kalktı günün ilk ışıklarıydı. Van’a gidecekti
ilk kez doğu topraklarına. Yolculuk planları yapılmıştı. Ordudan Tokat -Erbağ’ a
oradan taksi ile Van yolcuğu… Yolculuk ordudan minibüs ile başladı. Heyecan
doluydu yüreği, kelebekler uçuyordu içinde. Deniz kıyısı boyunca geçireceği
hafta sonunu düşündü ,onu neler bekliyor ,nelerle karşılaşacaktı. Sahilden
ayrıldığında mavilikler yerini rengarenk yeşilliklere bıraktı. Yeşilin elli
tonu, yılan gibi kıvrımlı yollarda ilerledi. Yolalar onu yükseklere götürdü,
Sanki gökyüzü şimdi daha yakındı. Elini uzattığında bulutları yakalayacak,
ırmakta bulunan sıra sıra taşlar gibi onların üzerinden atlayacaktı. Derin bir
nefes aldı “ohhhhh “ çekerek olmaz olmazdı da olmaz oldu işte. İnsandık her şey
bizim içindi. Ruhunda bin bir soru, bin bir heyecan ile kendini Niksar da buldu.
Yelda derneğin Erbağ
temsilcisiydi. Niksar da otogarda karşıladı deli maviyi. Aslında çokkkk da
fazla zamandır tanımıyorlardı birbirlerini. Yelda telefonda öyle samimi öyle
sıcak söylemişti ki” ben seni evimde misafir edemeyecek miyim? Biz bir aile
değil miyiz? Gel lütfen gece bende kalır yola çıkarız. Deli mavi Derneğin
yönetim kurulu üyesi, Karadeniz Bölge temsilcisiydi. O kadar sıcak o kadar samimiydi
ki Yelda'nın daveti gitmemek mümkün değildi. Nihat ağabey, aslında az soğuk
gelmişti. Deli mavi ilk kez karşılaştı ya, hanım hanımcık, kibarcık maskesini taktı.
Niksar’dan Erbağ a doğru giderken gayet resmi, gayet hanım hanımcık sohbetler
yerini aldı arabanın içerisinde. Bu arada etrafta çizilen manzara, yer tasvirleri
eşlik etti sohbete. Keyifli nereye, nasıl gideceğini bilmeden bir yolculuk
başlamıştı. Kalp atışları yerini bilinmezin verdiği bir coşkuya bıraktı.
Küçük
bir Erbağ turu…Erbağ yazısının önünde küçük yaşlarda bir erkek
çocuğu, elinde rengârenk uçan balonlar vardı. Deli mavi “verir misin çocuk o
balonları bana, sende balonlarla fotoğrafımı çeker misin” dedi. Endişelendi
küçük çocuk “abla kaçırışın balonları” “çok param yok” dedi deli mavi “merak
etme sıkı tutarım. Eğer kaçarsa balonlar ödeyemem parasını, bak şimdi ipi
bileğime bağlayacağım sımsıkı sende fotoğrafımı çek”. Ne güzeldi çocuk olmak.
Kaldığın yerden hayatı sımsıkı tutmak. Akşam yemeğine evde bir demlik çay,
Yelda ve Nihat ağabeyin sohbetleri eşlik etti. Nasıl olurdu ki birbirini çok da
fazla tanımayan insanlar aynı boyutta, aynı hislerle kırk yıldır dostmuş gibi
nasıl ortak paydada buluşurdu. Bu Allah’ın bir lütfuydu. Başka bir açıklaması
yoktu.
Gece sayılırdı aslında.
Gecenin üçünde çalan saat sesi ile başladı yolculuk. Gün ağarmamış her yer kap
karanlıktı. Erbağ’dan başlayan yolculuk bütün Doğu Anadolu'nun kapılarını açacaktı.
Çünkü planladıkları yoldan değil başka bir yoldan gideceklerdi. Yola
çıktıklarında otobüsler, büyük bir kalabalıkla karşılaştılar. Yoldaki insanların
uyarısı” yol kapalı hes patlamış, her yer çamur bu yolu kullanamazsınız” Hal
böyle olunca rota değişti. Deli mavi görmeliydi tüm doğu Anadolu’yu. Aslında bu
onun için bir işaretti. Sivas, Malatya, Elazığ, Bingöl, Muş, Bitlis , Van güzergahında yolculuk başladı. Geze geze başladı doğu
yolculuğu her şehre girdiler, içinde tur attılar, sokakları, binaları, çatışmalar…Neydi
doğu; kulaktan duydukları, tv den gördükleri, kırsaldaki patlamalar, terörist çatışmaları
mı? Hayır değildi… Gayet modern, gayet düzenli ,gayet gelişmiş büyük şehirler…Hayranlıkla
izledi deli mavi gezdiği her şehrin sokaklarını,
tek tek kaldırım taşlarını .Derin bir nefes aldı; Türkiye ,benim Türkiye’m sen ne
güzelsin. Doğusu, batısı, her yeri tarih kokan Anadolu’m. Toprağım, vatanım, namusum,
her şeyimsin. Bitlis'e gidiler.ve o meşhur şarkı ,Bitlis'te
Beş Minare...Bir avuçtu Bitlis, koca koca binalar ama okullar… Ne güzeldi bunları görmek,
gelecek, unut, yarın yetişecekti bu kocaman taş binalarda, umuttu okullar, özgürlüktü,
gelecekti. Aradılar beş minareyi. Acaba türkü gerçek miydi? Beş minare var
mıydı Bitlis’te. Bulamadılar .1,2,3,4,derken 5. Minare yok ama yoktu… Ve TATVAN …
Çok keyifliydi yolculuk, Yelda, Nihat ağabey ve deli mavi…Durur mu yaramaz
yol boyunca su içti şişe şişe, küçük bir çocuk gibi, ağzı durmadı ya hiç …Ama
deliydi işte adı üzerinde deli mavi …Durmadan susmadan konuşur mu bi insan;
mevzu deli mavi olursa normal. Sanırım sevmişti Nihat ağabey deli maviyi, çekilir
değildi bu kız, ya sevmeseydi Yeldan'ın işi harap, Bir köşede kenara
bıraksalardı onu. Allahımmm düşünmesi bile kötü. Bi sus yaramaz çocuk ama
yokkkkk susa bilir mi deli mavi .Susmadı da zaten .Yol bitmedi uzun yol…Başladı
Neşet Ertaştan “Leyla”Ardından Sunam…Yorgunluktan
çatlayan sesi, o türküleri söylemesine engel olmadı. Tatvan ile upuzun düzlükler, ovalar,
kıraç topraklar son buldu. Deniz kızıydı ya deli mavi… Van gölü, Vanlıların
değimiyle Van denizi…Kenarında bezenmiş boy boy ağaçlar, yeşillikler, gözün
alabildiği yer mavi, gözün alabildiği yer deli mavi…Huzurdu mavi onun için,
deniz onun için her şeydi. Van aslında çok güzeldi, suyun
olduğu her yerde medeniyet vardır ya, kocaman büyük şehir. Her köşesini, her karışını,
taşını adım adım arşınladıkları o büyük şehir. Karadeniz’in bir çok şehrinden
daha gelişmiş, daha moderndi. Van gölünde yetişen “inci kefali, Van kahvaltısı,
Van gölü canavarı…Canavar korktu deli maviden, Van gölüne girince… Yazık acaba
nerede aldı soluğu; Vanlılara benden selam olsun “Deli mavinin Van gölüne
girmesi sonucunda, Van gölü canavarı korkarak Van gölünü terk etmiştir” 😊
Güzel bir ekip karşıladı onları Van da…Derneğin Van il temsilcisi,
kahkahalar, keyif, eğitim, yeni arkadaşlar, yeni dostluklar, biz gibi, ben
gibi, Karadenizli gibi yurdumun güzel insanları…Deli mavinin hafızasından silinmeyecek Nihat ağabey, Yelda…Güzel Doğu Anadolu
yolcuğu, Van da kurulan sıcak, samimi, dostluk arkadaşlıklar.Yolumun güzel dostlarla kesiştiren Yaradana şükürler olsun. Saat geç oldu. Aslında bitmedi Van yolculuğu, Ağrı dağlarında
kaybolduğumuz, Zigana’da otobüsümün yanarak saatlerce rehin kaldığım, sabah 4
de eve inip okulun ilk günü okula gittiğimi anlatmadım 😊