Sayfalar

13 Eylül 2019 Cuma

DELİ DOLU DOĞU ANADOLU

        Hani derler ya “Hayat kırkında değil farkında başlar”. Geçmişte dövünecek kadar yarın ömrümüz var mı? kaçırdığımız yerde mi kalsak? Hayatı yaşamaya yeniden doğmuş gibi kaldığımız yerden mi devam etsek? Ne kadar ömrümüz kaldı ki geriye, sayılı soluğumuz ne kadar. Şimdi geçmişe takılıp yaşlanmaktan sa hadi gelecekte coşma zamanı… Ver elini Deli maviyle Doğu Anadolu'ya…         

        Hiç olmaz derdim, yok ne işim olur ki doğuda, keşke görseydim o coğrafyayı. İnsanları bizim gibi miydi gerçekten, haberlerde yaratılan kan, terör şiddet var mıydı, yoksul muydu insanları susuz çöllerde kurumuş topraklar gibi, Türkçe bilmiyorlar mıydı benim Türkiye'mde yaşayıp… Memleketim, Türkiye'min bir parçası Doğu Anadolu neden bu kadar ütopik, neden bu kadar uzak ve imkansızdı?         

       Heyecan dolu bir güne uyandı Deli mavi… Sabah kalktı  günün ilk ışıklarıydı. Van’a gidecekti ilk kez doğu topraklarına. Yolculuk planları yapılmıştı. Ordudan Tokat -Erbağ’ a oradan taksi ile Van yolcuğu… Yolculuk ordudan minibüs ile başladı. Heyecan doluydu yüreği, kelebekler uçuyordu içinde. Deniz kıyısı boyunca geçireceği hafta sonunu düşündü ,onu neler bekliyor ,nelerle karşılaşacaktı. Sahilden ayrıldığında mavilikler yerini rengarenk yeşilliklere bıraktı. Yeşilin elli tonu, yılan gibi kıvrımlı yollarda ilerledi. Yolalar onu yükseklere götürdü, Sanki gökyüzü şimdi daha yakındı. Elini uzattığında bulutları yakalayacak, ırmakta bulunan sıra sıra taşlar gibi onların üzerinden atlayacaktı. Derin bir nefes aldı “ohhhhh “ çekerek olmaz olmazdı da olmaz oldu işte. İnsandık her şey bizim içindi. Ruhunda bin bir soru, bin bir heyecan ile kendini Niksar da buldu.        

      Yelda derneğin Erbağ temsilcisiydi. Niksar da otogarda karşıladı deli maviyi. Aslında çokkkk da fazla zamandır tanımıyorlardı birbirlerini. Yelda telefonda öyle samimi öyle sıcak söylemişti ki” ben seni evimde misafir edemeyecek miyim? Biz bir aile değil miyiz? Gel lütfen gece bende kalır yola çıkarız. Deli mavi Derneğin yönetim kurulu üyesi, Karadeniz Bölge temsilcisiydi. O kadar sıcak o kadar samimiydi ki Yelda'nın daveti gitmemek mümkün değildi. Nihat ağabey, aslında az soğuk gelmişti. Deli mavi ilk kez karşılaştı ya, hanım hanımcık, kibarcık maskesini taktı. Niksar’dan Erbağ a doğru giderken gayet resmi, gayet hanım hanımcık sohbetler yerini aldı arabanın içerisinde. Bu arada etrafta çizilen manzara, yer tasvirleri eşlik etti sohbete. Keyifli nereye, nasıl gideceğini bilmeden bir yolculuk başlamıştı. Kalp atışları yerini bilinmezin verdiği bir coşkuya bıraktı.      

     Küçük bir Erbağ turu…Erbağ yazısının önünde küçük yaşlarda bir erkek çocuğu, elinde rengârenk uçan balonlar vardı. Deli mavi “verir misin çocuk o balonları bana, sende balonlarla fotoğrafımı çeker misin” dedi. Endişelendi küçük çocuk “abla kaçırışın balonları” “çok param yok” dedi deli mavi “merak etme sıkı tutarım. Eğer kaçarsa balonlar ödeyemem parasını, bak şimdi ipi bileğime bağlayacağım sımsıkı sende fotoğrafımı çek”. Ne güzeldi çocuk olmak. Kaldığın yerden hayatı sımsıkı tutmak. Akşam yemeğine evde bir demlik çay, Yelda ve Nihat ağabeyin sohbetleri eşlik etti. Nasıl olurdu ki birbirini çok da fazla tanımayan insanlar aynı boyutta, aynı hislerle kırk yıldır dostmuş gibi nasıl ortak paydada buluşurdu. Bu Allah’ın bir lütfuydu. Başka bir açıklaması yoktu.                 

      Gece sayılırdı aslında. Gecenin üçünde çalan saat sesi ile başladı yolculuk. Gün ağarmamış her yer kap karanlıktı. Erbağ’dan başlayan yolculuk bütün Doğu Anadolu'nun kapılarını açacaktı. Çünkü planladıkları yoldan değil başka bir yoldan gideceklerdi. Yola çıktıklarında otobüsler, büyük bir kalabalıkla karşılaştılar. Yoldaki insanların uyarısı” yol kapalı hes patlamış, her yer çamur bu yolu kullanamazsınız” Hal böyle olunca rota değişti. Deli mavi görmeliydi tüm doğu Anadolu’yu. Aslında bu onun için bir işaretti. Sivas, Malatya, Elazığ, Bingöl, Muş, Bitlis , Van güzergahında yolculuk başladı. Geze geze başladı doğu yolculuğu her şehre girdiler, içinde tur attılar, sokakları, binaları, çatışmalar…Neydi doğu; kulaktan duydukları, tv den gördükleri, kırsaldaki patlamalar, terörist çatışmaları mı? Hayır değildi… Gayet modern, gayet düzenli ,gayet gelişmiş büyük şehirler…Hayranlıkla izledi  deli mavi gezdiği her şehrin sokaklarını, tek tek kaldırım taşlarını .Derin bir nefes aldı; Türkiye ,benim Türkiye’m sen ne güzelsin. Doğusu, batısı, her yeri tarih kokan Anadolu’m. Toprağım, vatanım, namusum, her şeyimsin. Bitlis'e gidiler.ve o meşhur şarkı ,Bitlis'te Beş Minare...Bir avuçtu Bitlis, koca koca binalar ama okullar… Ne güzeldi bunları görmek, gelecek, unut, yarın yetişecekti bu kocaman taş binalarda, umuttu okullar, özgürlüktü, gelecekti. Aradılar beş minareyi. Acaba türkü gerçek miydi? Beş minare var mıydı Bitlis’te. Bulamadılar .1,2,3,4,derken  5. Minare yok ama yoktu…  Ve TATVAN …      

         Çok keyifliydi yolculuk, Yelda, Nihat ağabey ve deli mavi…Durur mu yaramaz yol boyunca su içti şişe şişe, küçük bir çocuk gibi, ağzı durmadı ya hiç …Ama deliydi işte adı üzerinde deli mavi …Durmadan susmadan konuşur mu bi insan; mevzu deli mavi olursa normal. Sanırım sevmişti Nihat ağabey deli maviyi, çekilir değildi bu kız, ya sevmeseydi Yeldan'ın işi harap, Bir köşede kenara bıraksalardı onu. Allahımmm düşünmesi bile kötü. Bi sus yaramaz çocuk ama yokkkkk susa bilir mi deli mavi .Susmadı da zaten .Yol bitmedi uzun yol…Başladı Neşet Ertaştan  “Leyla”Ardından Sunam…Yorgunluktan çatlayan sesi, o türküleri söylemesine engel olmadı.    Tatvan ile upuzun düzlükler, ovalar, kıraç topraklar son buldu. Deniz kızıydı ya deli mavi… Van gölü, Vanlıların değimiyle Van denizi…Kenarında bezenmiş boy boy ağaçlar, yeşillikler, gözün alabildiği yer mavi, gözün alabildiği yer deli mavi…Huzurdu mavi onun için, deniz onun için her şeydi. Van aslında çok güzeldi, suyun olduğu her yerde medeniyet vardır ya, kocaman büyük şehir. Her köşesini, her karışını, taşını adım adım arşınladıkları o büyük şehir. Karadeniz’in bir çok şehrinden daha gelişmiş, daha moderndi. Van gölünde yetişen “inci kefali, Van kahvaltısı, Van gölü canavarı…Canavar korktu deli maviden, Van gölüne girince… Yazık acaba nerede aldı soluğu; Vanlılara benden selam olsun “Deli mavinin Van gölüne girmesi sonucunda, Van gölü canavarı korkarak Van gölünü terk etmiştir” 😊     

    Güzel bir ekip karşıladı onları Van da…Derneğin Van il temsilcisi, kahkahalar, keyif, eğitim, yeni arkadaşlar, yeni dostluklar, biz gibi, ben gibi, Karadenizli gibi yurdumun güzel insanları…Deli mavinin hafızasından silinmeyecek Nihat ağabey, Yelda…Güzel Doğu Anadolu yolcuğu, Van da kurulan sıcak, samimi, dostluk arkadaşlıklar.Yolumun güzel dostlarla kesiştiren Yaradana şükürler olsun.   Saat geç oldu. Aslında bitmedi Van yolculuğu, Ağrı dağlarında kaybolduğumuz, Zigana’da otobüsümün yanarak saatlerce rehin kaldığım, sabah 4 de eve inip okulun ilk günü okula gittiğimi  anlatmadım 😊