Sayfalar

27 Temmuz 2013 Cumartesi

KUŞ MİSALİ

      Ne kadar doğru söylemişler 'insan oğlu kuş misali.Kısa zaman da çok yol almak çok yer gezmek.İşte bu dur. insan oğlu kuş misali.Hayatımın en yorucu en zevkli en eğlenceli gezisiydi.Akdeniz,Ege,Marmara ve son noktası Karadeniz.
 Gençlik dönemlerim geçmişti ege de.Her yaz yolum muğla da  teyzemin yanına düşerdi.Beni çok fazla özümsemişlerdi.Her yıl okul kapandığında eniştem telefon açar 'yazlık kızım gelmiyor musun?diye sorardı.Bu durum evlenip hayatla cebelleşmeye başladığım noktada son buldu.Yıllar sonra on yedi yıl sonra muğla da olmak çok güzeldi.Marmaris, Ören,Gökova körfezi,Fehtiye vs derken hatıralarım yeniden canlandı.Rüzgarlarla geçmişin kokusunu almak ancak bu kadar eğlenceli olabilirdi.
  İstanbul yaşamak istediğim beni hep büyülen bir şehir.Gece  Gazipaşa dan uçağım havalanıp İstanbul semalarında  alçalmaya başladığında içim bir tuhaf olmuştu.O kadar güzeldi ki hayalimin şehri  onu sanki ateş böcekleri sarmıştı.Öbek öbek pamuk yığınları arasında İstanbul'u gördüğümde çok heyecanlandım.Hayalimin şehrini sanki nazlı bir gelin edasıyla izledim.  İstanbul'u gördüğümüzde küçük kızım şu soruyu sordu(anne bu kadar yeri gidene kadar gezebilecek miyiz?)Bu koca şehir onuda büyülemişti.Gözlerinde ki heyecan şaşkınlık bunun bir göstergesiydi.Dünyanın hangi ülkesinde vardı ki böyle bir güzellik?Muhtemelen yoktu.
  Koca şehir için dokuz gün çok olmasa gerekti.Benim için Beykoz hiç İstanbul gibi değildi .Dokuz gün orada konakladım aslında tıpkı memleketim  kara deniz gibiydi. Hemen hemen her akşam  dolaşmak için sahile çıktım.Bana göre Beykoz'un Memleketimden tek farkı boğazına inci bir gerdanlık takmış zarif bir kadını izlemek  gibi boğaz köprüsünü izlemekti.Sabah vapuru ile martıların,Yunusların eşliğinde boğaz keyfi yaparak Eminönüne geçmenin keyfi yaşamaya değerdi.Yaklaşık bir saat süren vapur yolculuğunda tarihin bize bıraktığı  güzelliklerini izlemek çok keyif vericiydi.Belki de önemli olan  tüm bunları hissede bilmek bunlardan keyif alabilmekdi.Ayasofya,Sultan Ahmet camisi,Galata köprüsü ,Gül hane parkı vs işte tüm bunlar İstanbul ...
   Çok sevdiğim dostlarım çocukluk arkadaşımı İstanbulla bütünleştirdim.Yıllardır görüşmediğim çocukluk arkadaşım İstanbulda olduğumu duyunca bana telefonla ulaştı.İyi kötü bir çok duygu paylaştığım  yaklaşık iki yıldır görüşmediğim dostumla eminönun de buluşup dertleşmenin keyfini çıkardım.
  Aslında İstanbul da en çok hissettiğim  en güzel duydu.Karakterimle,mizacımla eşleşdirdiğim ÖZGÜRLÜK.
         Beni bu kadar mest eden büyüleyen şehirden ayrılma vakti geldi.Elbette her güzel şeyin bir sonu vardır.
Saat 20:30  ben şehirler arası otobüsün deyim.Şimdi ver elini Karadeniz .Yorucu bir koşturmanın ardın dan güzel bir otobüs yolculuğu geçirdim.Sabahın ilk ışıkların da  gözlerimi doğduğum şehirde Ünye de açtım.İçimi tuhaf bir duygu kapladı.Neydi ? bu duygunun adı  bir türlü anlamadım.            
   Ak denizin yakıcı sıcağından sonra Karadeniz buz gibi Karadeniz soğuk.Bulutlar ağlıyor şakır şakır.Yağmur    damlarının soğukluğunu kurşun gibi bedenimde hissediyorum.Sanırım beni karşılıyordu bulutlar.Bunlar hoş geldin göz yaşlarıydı.
    Her şeye rağmen yaşamak hayatın tadını çıkarmak çok güzeldir.Sadece insanın istemesi yeterlidir..Mutlu bir polyanayı oynamaktansa mutlu olabilmekten daha güzel ne olabilirdi ki...
DELİMAVİ

7 Temmuz 2013 Pazar

SABIR TAŞI

       
      İnsanlar yılların yorgunluğunu taşıyor Herkeste farklı hayal kırıklıkları var. Farklı umutsuzluklar ve hüzünler...Ama herkeste bir yılgınlık.Sanırım  hayatın farkına varamadık.yürekteki umutları beklentileri çok fazla büyüttük.Herkeste farklı bir telaş farklı bir koşuşturma var.
       Bazen seyirci olmak istiyorum.Rengarenk  kelebeğin peşinden koşan bir çocuğu seyretmek istiyorum.Kelebeği yakalama heyecanı ile gözlerin de parlayan ışığı görmek….Belki bir bahar günü yağan yağmuru dinlemek istiyorum.Yağmurun ardından etrafa mis gibi toprak kokusu yayılacak .Ben gözlerimi kapatarak toprak kokusunu ta içime çekmek istiyorum.Kim bilir o yağmurun ardından  kocaman bir gök kuşağı çıkacak .Ben o gök kuşağının  üzerinde zevkle kayan çocukları izlemek istiyorum.Bir çocuk gördüm.Oyun parkında oyun oynuyordu..Sanırım biraz yorulmuş.Elinde kocaman bir elma şekeri ile bir banka oturdu.Dinlenme molası verdi. Elma şekerini yerken yüzüne gözüne bulaştırmıştı.Duyduğu mutluluk ta gözlerinin içinde okunuyordu.Ben o mutluluğu izlemek istiyordum.

         İnsanlar bir birlerini ne kadar çok tüketmiş…O kadar çok kırmışız ki birbirimizi bu esnada yitirdiklerimizin farkına bile varamamışız.insanlar kaybettiklerinin farkına vardıklarında beyinlerinde şimşekler çakmış.  Sanki hepimiz taşmışız bir  sabır taşı.Bazen hiç düşünmeden bir birimizi kırmışız,aşağılamışız. Kişiliğine karakterine saygı duymadan hep onun adına karar vermişiz. Onu hiçe saymışız.Sanırım biz olamamışız. İnsan olarak hep benlere oynamışız.Bir çocuğun kavga edip iki dakika sonra oynadıkları gibi  kavgalarımızı yaşayamamışız kini büyütmüşüz içimizde.Bir an fırsatını yakalayıp o kini kusmak için uğraşmışız.Aslında en kötüsü şunu unutmuşuz bir kenarda    içimizdeki çocuğu....Kimimizin derdi para,kiminin derdi kariyer,ev araba,mal mülk vs  derken öldürmüşüz o masum çocukluğumuzu.
    O çocuğu yitirdiğimiz için biz artık yorulmuşuz.Hani dedim ya taş mıyız?sabır taşı.En büyük hatamız biz o sabır taşının da bir gün çatlaya bileceğini unutmuşuz.Şimdi  ise sabır taşı çatlamış herkes yorgun herkes yılgın.Ama bir yolu olmalı seyretmek istediğim ,parkta oyun arası vermiş çocukla beraber  Elimize yüzümüze bulaştırarak elma şekeri yemek gibi...Bir yolu olmalı.


DELİMAVİ