Sayfalar

31 Ekim 2014 Cuma

SESSİZ SEDASIZ

       Ne zormuş anlattıklarının anlaşılmaması. Yüreğin kafeste çırpınmakta. Ya nefes alamıyorsa artık o yürek. Göğsünde bir yük hissediyorsa. Çırpınışların son çırpınış olur. Dirensen de hayata; bir gün yorulup bırakacaksın. Bir dünya kursan da kendine dayanmak için. Fark edeceksin böyle bir dünya yok. İşte o zaman son çırpınış yürekte…. Konuşsan da haykırsan da sesin duyulmaz. Sırf bu yüzden sen sessiz sedasız çırpınarak öleceksin

Şimdi kelimelerin de bir anlamı yok. Yazılanların....Haykırışların duyulmuyorsa ,kelimelerde kifayetsiz. Her canlı bir  gün ölümü tadacaktır. Ne fark eder ha bugün ha yarın.  Sadece nefes almak mıdır yaşamak. O zaman nefes alan ölü çok. Fark etmez  bir eksik bir fazla. En iyisi susarak sessiz sedasız ölmek. Belki de şuan deli mavinin ölüşü. Belki de Son kez konuşup sessiz sedasız gidecek.
            Onda ne değişti ki. Yüzlerce kelime yazarak. Şu an söylemek istediğim tek şey hoş çakal deli mavi. Başucunda bir kaç damla göz yaşı dökülecek. Sonrasında herkes için dünya yine dönecek. Hayat devam edecek. Sen gözyaşlarınla, acılarınla, eksiklerinle kuş olup uçacaksın. Küçük şeylerle mutlu olmayı düşünüp; o küçük şeyleri bile yaşayamamanın acısını yüreğinde götürerek. Kim bilir  bu dünyada bulamadığın mutluluğu orada bulacaksın. Diğdelerden akan son damlalarla sessiz sedasız çırpınarak….


                               DEL MAVİ :(

3 Ekim 2014 Cuma

GURBET BAYRAMI

      Yaşanılan yaşa göre değişiyor olaylara bakış açımız. Ya da yaşadığımız yere ortama göre şekilleniyor. Duygularımız  ve olaylar. Bir bayram geliyor şimdi. Düşünüyorum da çocukluğumda ki  bayramları. Onlarda o zaman her şeyin masum olduğu gibi masummuş. Sanırım bir çoğumuz özlüyordur çocukluğunda ki bayramları. Her bayram da öyle ya da böyle yeni kıyafetlerimiz olurdu. Şimdiki çocuklar kadar şanslı değildik biz. Bize yeni kıyafetler ancak bayramlarda alınırdı. Gece odamızın bir kösine koyar onları izlerdik. Heyecanla sabah olmasını beklerdik. Sabah olsun ki biz yeni kıyafetlerimizi giye bilelim. O heyecanla uykuya dalardık. Uykudan uyandığımızda ilk iş ,yeni kıyafetlerimizi giymek olurdu. O kıyafetler giyilmeden öpülmezdi anne babaların elleri.
   Eğlenceli geçerdi bayramlarımız. Dedemin sağlığında bayramın ilk günü teyzemler ,kuzenler köyde buluşurduk. Dayım köyde dedemlerle yaşardı. Kalabalık  bir bayram günü… Sinisini  yer sofraları  kurulurdu. Herkes öyle iştahla yerdi ki o yemekleri. Kalabalıkta tıpkı yarış eder gibi. Çabuk olmayan sanki aç kalacak. Harmanda ip atlardık kuzenlerle, top oynardık. Şuan hatırladım da bir bayram kiraz mevsimiydi. Kocaman bir kiraz vardı evin yakınında. Kıpkırmızı  kirazlar ağaçta olur da biz yerde mi dururduk. Kuzenlerimle ağaca çıktık. Herkes sabah öten horoz gibi bir dala çıktı. Önce çift olan kirazlardan kulaklarımıza küpe yaptık. Sonra karnımız şişinceye kadar kiraz yedik. Kiraz ağacında evcilik oynamanın tadı ise bir başkaydı. Kiraz ağacının yaprakları da nasibini aldı bizden. Çünkü biz o yaprakları toplayıp para yaptık. Ne kadar çok paramız vardı. Kocaman kiraz ağacı kadar. Hatırladığım en güzel an ise oyunumuz bittikten sonra birimizin çıktığı ağaçtan geri  inemeyişiydi. Bizimkilerden biri gelmişte indirmişti onu ağaçtan. Yediğimiz fırça ise cabası oldu. İnemediğimiz ağaca neden çıkıyormuşuz. Olsun bu fırçaya değerdi. Kiraz mevsiminde kiraz ağacındaki bayramımız. Dayım saz çalardı. Her bayram artık gelenek haline gelmişti saz faslımız. Sesim fena sayılmaz. Dayım çalar biz beraber söylerdik .Bazen de ben tek başıma söylerdim. En çok sevdiğim türkünün adını bilmezdim o zamanlar. Dayım ne zaman sazı alsa eline ben dayıma “yunuslu türküyü çal dayı “derdim. Çocuktum ama o zamanlarda da  en sevdiğim türkü Aşık Mahsun-i şerif “han sarhoş hancı sarhoş”du. Dayım onu sazla çalar ,söyler ben ona eşlik ederdim. Sonra oyun havası faslı başlardı. Annem,teyzemler. Beş kız kardeşti annemler bir de dayım. Hepsinin de ikişer üçer çocukları…. Bayram evimiz düğün evi  gibi olurdu. Her güzel şeyin sonu olduğu gibi bu bayramların ,eğlencelerinin de sonu oldu. Rahmetli dedemi kaybettiğimiz de aslında çocukluğumuzun bayramlarını da kaybettik. Dedem uzun boylu, mas mavi gözleri olan bir adamdı. Çenesinden aşağı uzaman o beyaz sakalları yüzüne nur saçardı. Nasıl severdim onu. Dedemi kaybettiğim yıllar lise yıllarımdı. Hala çok özlüyorum. İyi ki benim dedemdi. Dedem farkında olmadı ama giderken bizim bayramlarımızı da götürdü. Canım dedem alalhım seni nur içinde yatırsın. Mekanın cennet olsun.
   Baba ocağından ayrıldığımda bayramın anlamı başkalaştı. Artık bayram sabahı demek anne baya gitmekti. Sabah erkenden uyanırdım. Eşimin akrabalarını bir an öce gezip bitirip anneme koşardım. Evin en büyük çocuğuyum ben. Kardeşlerim ,annem ,babam onlarda beni beklerdi. Bizde beraberken baba ocağında, çocukluğumuzda ki kadar olmasa da her bayramın hakkını verirdik.

  Şimdi bir bayram geldi yine. Ama içimdeki sancı sarhoş. Bayram demek aslında yeni kıyafetler almak değilmiş. Ben bu bayram yeni kıyafet almadım. Ne kendime ne de çocuklarıma . Beşinci sınıfa giden kızım bana bu gün “anne biz bu bayramda burada da el öpmeye gidecek miyiz? Diye sordu. sanırım ona göre de bayram annanenin ,babaannenin ,dedelerin teyzelerin ,halaların elini öpmekti. Onun bu sorusu üzerine yüreğimde büyük bir sızı hissettim. Toprağımdan ayrılalı bu üçüncü yılım. Ancak yalnız geçireceğim ilk bayramımız. Sabah uyandığımda heyecanla yanına koşup elini öpeceğim annem babam yok.  Saat 01:48 ve ben Aşık Mahsun-i şerif “ten han sarhoş hancı sarhoş'u dinlerken bu satırları yazıyorum. Sana bir sır vereyim mi? anne . Ben ilk kez bir arefe akşamı sabah olmasın istiyorum. Şimdi şunu hissediyorum. Aslında gurbet bayramda acıtıyormuş insanın canını.  Kaderimde yıllar sonra anamın babamın elini öpemeden Gurbet bayramını yaşamakta varmış. Ben mi utanayım kader mi utansın bilemedim.
   Annem, babam,can yarılarım ve tüm sevdiklerim.


DELİ MAVİ