Sayfalar

25 Ağustos 2013 Pazar

HAYATA İNAT

    Şimdi ben kazanıyorum hayat hem de sana inat.Takılmıyorum düne dün dünde kaldı.Geriye baktığımda yakınmıyorum.Çünkü dün ne istemişsem bu gün daha fazlası benim avuçlarımın içinde.
  Çok sınadın beni hayat.Her kalktığım da bir çelme daha taktın.Dizlerimi belimi büktün  ama başım hala dimdik.Şimdi yere daha sağlam basıyorum.Kederlerle yoğurdun yirmili yaşlarımı.Acılar yüreğime taş gibi oturdu.Sen hayallerimi,umutlarımı,toz pembe rengimi çaldın.
     Aslında farkında değilmişim.Sen bana çok büyük iyilik yapmışsın.Geriye dönüp baktığımda  bulunduğum yere ben bile inanamıyorum.Yıllar önce karşıma bir falcı çıksa bana bu günleri söyleseydi herhalde çok gülerdim..Sen bana çelme taktıkça ben imkansızı başardım.Hedeflerimi büyüttüm.Sen vurdukça ben büyüdüm.Göz yaşlarımı içime yüreğime akıttım.Her damla bir göl oldu içimde.Sığdıramadım yüreğime.Çoştu sel oldu
    Şuan sahip olduğum her şey benim için çok değerli.Sen onları bana altın tepside sunmadım hayat.Ben onları dişimle tırnağımla sana inat elde ettim.Kozasından çıkamaya uğraşan bir kelebek.O cılız kanatlarıyla kozadan çıkmaya uğraşırken kanatları güçlenir.Kanatları güçlensin ki kolay uçsun.Evet kelebek gibi oldum.Sen beni her zorladığında benim bedenim ruhum güçlendi.
    Bu gün daha acımasızım.Daha başım dik.Yere daha sağlam basıyorum.Yolun yarısındayım.Aslında en güzel en tehlikeli yaşımdayım.Çünkü sana karşı bugün gözüm daha kara hayat.Yirmili yaşlarımda mantığımı kullanamadım.Şimdi duygularım nerede onları sen nereye kaldırdın?Hani dedimya en tehlikeli yaşımdayım.Sen beni acılarla yoğurdun hayat.Her acı yüreğimde bir kör nokta oluşturdu.Ben ödün verdikçe sen benden çaldın.Artık ödün vermemeyi öğrettin.Sayende duygularımı değil mantığımı kullanmayı öğrendim.Şimdi senden ne istediğimi biliyorum .Çok da umurumda değilsin hayat.Allahtan tek dileğim sağlık.
   Yeni bir oyun kurdum  hayat.Baş rollerinde ise ben.Hemde sana düne inat...Ben kazanıyorum .Ben kazanıyorum hayat.Oyunu kazandıkça daha iyi görüyorum.Aslında çok da kötü değilmişsin.Seni yaşamak güzelmiş be hayat.Gökyüzündeki bulutlarınla güzelmiş.Gökyüzünde bulutlu bir günde birçok şey görüyorum. Bana benzetiyorum bulutları.Güneşe,Çiçeğe,Aya,Meleğe benzetiyorum.Bulutlar çok eğlenceliymiş hayat.Engin mavi deniz...Onu her gördüğümde özgürlüğümü hissediyorum.Uçsuz bucaksız.Dalgarın da öfkemi coşkuyu görüyorum.Bazen sessiz bazen hırçın.İçimdeki çocuğu yaşıyorum.Bedenimde rüzgarlarını hissediyorum.Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıyorum.Ta içime çekiyorum.Sanırım farkına varamamışım.O rüzgarlar ne kadar güzelmiş hayat.Ağaçların,çiçeklerin,böceklerin şimdi başka bir güzel.Oyunu ben kurdum hayat hemde sana her şeye herkese inat.Şimdi ben kazanıyorum.

  DELİMAVİ

24 Ağustos 2013 Cumartesi

SEN DE İÇİNDEN BİR RENK TUT

    Dünyada her şeyin bir oluş nedeni var.Güneşin,Ayın,Yıldızların...Hatta bizim bile bir oluş nedenimiz var.Yaşadığımız bazı şeylere o an isyan eder tepki gösteririz.O an yaşadığımız olayın yaşanmasının bir nedeni olduğunu düşünemeyiz.Öyle bir an gelir ki şunu bile söyleye biliriz.İyi ki o an onu yaşamışız.Görürüz ki yaşanması gereken onlarmış.
 Renklerin bile bir oluş nedeni var.Kırmızı,beyaz,mavi,yeşil.Hayat siyah ve beyazdan ibaret değil.Arada gri de var.Her renk hepimiz için farklı anlamlar taşır.
   Şimdi içimden bir renk tutuyorum.Tuttuğum renk kırmızı.Dünyadaki bütün elmaları toplamak istiyorum.Topladığım elmaların tümünü elma şekeri yapabilmek...Aslında ne elmaların ne de kırmızının bir önemi var.Önemli olan dünyanın tüm elma şekerlerini dünyada ki tüm çocuklara ulaştırabilmek.Onlar kırmızı elma şekerlerini yüzlerine bulaştırarak yiyecekler.Bense gözlerindeki mutluluğu görebileceğim.
     Hadi sende içinden bir renk tut.Hangi renk senin için ne demek?

DELİMAVİ

21 Ağustos 2013 Çarşamba

MİMİK YÜREKLER

      Yeni bir başlangıç.Yeni bir dönem yaklaştıkça içimde ki heyecan artıyor.Çember daralıyor .Şimdi küçük yüreklerimle buluşma heyacanını daha yoğun hissediyorum.Kalbim biraz daha hızlı çarpıyor.
           Her yeni dönem başı benim için bir işkence.Her yıl yenileyen zorluk.Eğitim yılının yaklaşık bir ayı insanı bazen çıldırma noktasına  getiriyor.Sınıfta yaklaşık 20-25  öğrenci.Herkesin gözünde bir kaygı,neler oluyor.şimdi ne olacak bakışı.Ya yürekleri  kaygıdan küçük bir kuş gibi gümbür gümbür atıyor.Korkuyorlar çünkü evlerinden ailelerinden  ilk kez ayrılacaklar.Ağlayanlar,sınıftan kaçmak isteyenler,yerlerde yuvarlananlar oooooo  neler neler.
       Yaklaşık 2 yıl önce yaşadığım olay bazen aklıma gelir hala gülerim.Erkek öğrencimin biri oryantasyon haftasında annesi ile sınıfa geldi.Sınıf mevcudum 26.Büyük yaş grubu benim sınıf.Bir müddet sonra diğer çocuklardan da" bizim annemiz nerede" diyenler oldu.Kibar bir ifade ile anneyi sınıftan çıkardım.Öğrencim annenin sınıftan çıktığını farkettiği an koptu.Çığlık bağırma.....Ona sımsıkı sarıldım."Bak ben buradayım korkma seni ben bırakmayacağım  bırakmam" dedim.Korku ile gözlerimin içine baktı.Yüreği kuş gibi çarpıyordu.Titriyordu adeta bu durum benim için zordu.Ama çocuklarım için bunu aşmalıydım.Her şeyden önce bana güvenmesini kendini güvende hissetmesini sağlamalıydım.Ben onu sımsıkı sararken derin bir nefes aldı."Annem nerede öğretmenin "dedi.Okulumuz iki katlıydı.Benim sınıfım ise okul bahçesine bakıyordu.Okulun bahçesinde ise çocuklarını endişe ile bekleyen veliler vardı."Sakin ol bak annen bahçede seni bekliyor" dedim.Israrla annesini görmek istedi.Ona eğer sakin olursa annesini göstereceğini söyledim.Aniden sustu.Sanki az önce bağıran ortalığı ayağa kaldıran o değildi.Ona söz verdiğim gibi pencerenin  önüne götürdüm.Annesini görmesini sağladım.Aman allahım birden bir çığlık feryat ediyor."Allhımmmmmm öğretmennnnnnn,kalbim.ay kalbim,benim kalbim var sen anla  mı yormusun bırak beni.Anne kalbime bir şey oluyor.Öğretmen bırak şimdi kalbim duracak.Birden şaşırdım.Anneyi görene kadar sakinleşmişti.Tamam dedim şimdi annesini dışarıda gördüğünde kendini daha da güvende hissedecek.Ama döktüğü diller yaşının çok üzerindeydi.6 yaşındaki çocuğun gücünü o an kontrol etmekte çok zorlandım.Dönem başında bunun gibi birçok şey yaşıyorum.
   Ama en büyük sermayen sevgim.Onlar sevildiklerini önemli görüldüklerini fark ettiklerin de her şey çok kolay.Önce sevmeyi öğreniyorlar.Beni seviyorlar.Okulu seviyorlar.Gün geçtikçe bağlanıyorlar.Öyle bir an geliyor ki ben onlarla konuşmadan anlaşabiliyorum.Onlara baktığımda ne demek istediğimi anlıyorlar.Zaman ilerledikçe velilerimden şunu bile duyuyorum"öğretmenim sizi kıskanıyorum.Evde beni hiç dinlemiyor.Sizi benden çok seviyor."bir yıl küçük yaş grubunda bir öğrencim vardı.Gözlerimin içine hayran hayran bakardı.Bir gün yanaklarımı minik ellerinin içine aldı.Onu dinlememi istiyordu.Bunu hep yapardı.Onu dinlediğimden emin olmamı isterdi.Henüz daha dört yaşındaydı."öğretmenim "dedi."Efendim hayatım" dedim."
"sana bir şey söyleyeceğim."O kadar ciddiydi ki söze nasıl başlayacağını bilemiyordu."Biliyor musun ben sana aşık oldum ama bunu babama nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum"O an ben bir kahkaha attım.Duyguları ile dalga geçtiğimi düşünüp bana öfkelendi.Ve bir eğitim yılı boyunca o benim küçük aşkım oldu.
   Evet dönem başı taşlar yerine oturana kadar çok zor.Mesleğimin en güzel yanı onlar hiç bir karşılık beklemeden hiç bir çıkarları olmadan seviyorlar.Minicik yüreklerinde öğretmenlerine kocaman yer açılıyor.Öğretmenleri herkesten her şeyden önemli oluyor.Ben ise bana bir hamur verildiğini düşünüyorum.Bu hamurlara güzel  şekiller vermeliyim. Verdiğim şekiller onlarım hayatlarını oluşturacak.Onların beklentisiz,çıkarsız,karşılıksız sevgilerini gördükçe;hamurlarımı sevgi ile yoğuruyorum.Bunun için çok ama çok şanslıyım.Hepsi ile kocamannnnnn bir yüreğim oluyor.

DELİMAVİ

19 Ağustos 2013 Pazartesi

ZAMANINDA YAŞAMAK

     Hayatımızı zamanında yaşamak.Düşündüğüm de kulağıma o kadar hoş geliyor.Hangimiz yaşadık zamanında hayatımızı.Ertelemeden,ödün vermeden,düşünmeden içimizden geldiği gibi hangimiz yaşadık.Yada sadece kimseyi düşünmeden kendimiz istediğimiz için isteklerimizi hangimiz yaptık.
  Yıllar geçtikte sorguluyorum bunları.Çocukluğumu gençliğimi,evliliğimi, sorguluyorum.Çocukluğum ömrümde hatırladığım en güzel yıllarım.Gece yarılarına kadar sokaklarda top koşturduğum,okuldan heyecanla gelip çantayı kapının önüne bırakarak seksek,yakan top, birdir bir oynadığım yıllar....Bu oyunların yanı sıra erkek Fatma gibi mahalledeki erkek arkadaşlarımla uzun eşşek oynadığım,bilyelerle oynadığım yıllar.ne güzelmiş çocukluk.Tadı varmış hayatın.Sırtını dayadığın bir baba varmış.Sorumluluk yok hayat sadece kendim içinmiş.
   Zaman ilerledikçe her şey değişti.Ne zamanında yaşaya bildik hayatı.Nede kendi istediğimiz için yaşadık.Ergenlik dönemimizi mahalle baskısı ile geçirdik.Aslında biz zamanımızda hiç ergen olamadık ki.Komşu ne der?  o ne der bu ne der?Aman kısa giyme,başını ört,açık seçik giyinme.Oysa günümüzde gençler ne kadar çok şanslı.Şimdi "aman ergenler,psikolojileri bozulmasın"işte bu bahane ile bırakın hayatı zamanında yaşasınlar.Geçmişe inat gençliklerinin tadını çıkarsınlar.
  En zoru evlilik.Eğer hayata eşinle aynı pencereden bakamıyorsan yandın.Senin beklentilerin onun istekleri farklıysa işin zor.Küçük şeylerle mutlu olabiliyorken  o küçük şeyleri yaşayamamanın acısı tarif bile edilemez.Sen küçük beklentilerine karşılık olarak"daha yaşımız genç ileride yaparız" cevabını alıyorsan tabi ki hayatı zamanında  yaşayamıyorsun.Evlilik ben demek değil biz demek.Tek ruh olabilmek aynı pencereden hayata bakabilmeyi başara bilmektir.Bunu çiftlerden biri unutuyor kendi eski hayatını yaşıyor ise evliliğin getirdiklerini zamanında yaşayamıyorsun .Zaman acımasız zaman zalim .İçindeki heyecanı umutları yavaş yavaş öldürüyor.Sen bile yitirdiğin duyguların farkına varmıyorsun. Koşullanıyorsun eksiklere yaşayamadıklarına alışıyorsun. Artık bir çoğu  senin için önemli olmuyor.Zaman acıları sancıları azaltıyor.Çünkü hayat zamanında yaşamadıklarından dolayı beklememeyi  öğretiyor.Eşin için yaşıyorsun,Çevrendekiler için yaşıyorsun.
         Bitmiyor zamanında yaşayamadıkların…Bir de anne olduysan yandın.Bunun neresi kötü diyeceksiniz.Annelik kadar kutsal annelik kadar güzel ne var ki?Haklısınız da işte o saatten sonra kendiniz için zamanında hiçbir şeyi yaşayamıyorsunuz.Tek odak noktanız,beklentiniz,sığındığınız limanımız çocuklarınız.Bundan sonra hayatı zamanında yaşamayı bırakıp sadece onlar için yaşıyorsunuz.
   Sanırım beceremedik yaşanması gerekenleri zamanında yaşamayı.Kendimizi düşünmedik isteklerimizi ,beklentilerimizi…Zaman ilerlese de yılların bizden birçok şeyi götüreceğini bilemedik.Sımsıkı sarılamadık zamana…Zannettik ki yıllar  geçse de her şey yerinde sayacak.Duygular istekler beklentiler,heyecanlar hiç dinmeyecek.Zamanında yaşayamadıklarımızı kaldığımız yerden yakalayıp yaşamaya devam edeceğiz.Yolun yarısına geldiğimizde tüm bunları sorgulayacağımızı bilemedik.Yıllar geçtikçe geriye bakıp kendimiz için yaşadığımız tek zamanın; çocukluğumuzda yaşadıklarımız olacağını bilemedik.
          Şimdi ise yaşanması gerekenleri  zamanında yaşayıp yaşayamayacağımı düşünmüyorum.zaten artık bunun çok da öne mi yok Aşık Veysel'in de dediği gibi “uzun ince bir yoldayım gidiyorum gündüz gece”ama nereye galiba bunu da zaman gösterecek.Biz de göreceğiz.

DELİMAVİ


                                                                                   

14 Ağustos 2013 Çarşamba

PAMUK İPLİĞİ

      Aslında ne kadar çok kaptırdık kendimizi...Hayata,kavgalara,hırslarımıza,arzularımıza,paraya her şeye kaptırdık.Zaman zaman araçlarımızı amaç yaptık.Hiç düşünmedik ne anlamı vardı?biz değil miydik hayata gözümüzü yumduğumuz da bir varmış bir yokmuş olacak.Tabi ki bizdik.
    Bir kadın gördüm.Bacağındaki varisleri,yüzünde ki çizgileri,yüreğinde ki acılarıyla yaşayan bir kadın.Yaşamı boyunca hiç yakınmadı.Şikayet ermedi halinden.Sanki taştandı tüm bedeni  ve yüreği hiç ah etmedi.Hayata sımsıkı sarıldı .Kahkahaları ile yaşama sevinci ile herkese örnek oldu..Çocukla çocuk,gençle genç,yaşlı ile yaşlı oldu.Hiç mi? canı yanmamıştı.Bir insan nasıl bu kadar güçlü olabilirdi ki .
        Yıllar sonra hayat ona bir oyun daha oynadı.Beyninde bir ur vardı.Ben bu oyunu öğrendiğimde onun kadar güçlü olamadım.Uykularım kaçtı.Yüreğimin ta derinliklerinde bir sızı hissettim ama bu haksızlıktı.Bu kadar yükten sonra bu olmamalıydı.O yine başı dik hep şunu söyledi'.Allah'tan geldi .Allah'tan gelene razıyız.Zaten bir gün ölmeyecek miyiz?Bu nasıl bir yürekti?Yada iyi bir oyuncu muydu?İçindeki kaygıları,korkuları,acıları çevresindekilere hissettirmeyecek kadar iyi bir oyuncu...Hep korktum bu başındaki urdan dolayı onu kaybedeceğinden korktum.
   Bir operasyon geçirdi.Kafasının her yerini kaplayan bir demir taktılar.O dört demir alnını ve kafa tasının arkasını adeta çivi gibi deldi.Hiç ah etmeyen hiç yakınmayan kadın çok acı çekti.Evet aslında taş değildi bedeni yüreği taş değildi.İlk kez gözlerinde acıyı gördüm.Çaresiz kıvranırken yüreğim parçalandı,içim yandı.O an onun için  bir şeyler yapabilseydim.Ama yapamadım.Başında ki demirle operasyon zamanını beklerken o çocuklar gibi kıvrandı.Ben didelerim den akan boncuklara engel olamadım.O başını delen demirlerin yerini kıvranak (burası burası çok acıyor )diyerek gösterdi.Benim ise o an içim kıyıldı,canım yandı.Sadece bir elimle başındaki demirleri tutabildim ve arkasından sımsıkı elini tuttum.Yaşlarımı görmesin istedim.Bir amca fısıldadı kulağıma 'kızım kendine gel .Sen güçlü ol seni böyle görmesin'Ama o koca çınarım böyle kıvranırken ben nasıl güçlü olabilirdim.Derin bir nefes aldım.Beni dinlemeden didelerden süzülen yaşları elimin tersiyle sildim.Önünde diz çöktüm 'az kaldı dayan' dedim.O an sanki yıllar sürdü.Operasyon bitti.Acı bitti.Hayalinde hep bir şey kalacaktı.Canı hiç yanmayan hayatı boyunca hiç ah etmeyen koca çınarımın didelerinde ki o acı .;ben bunu ömrüm boyunca unutabilecek miydim?
     Aslında biraz rahatlamıştım.Onu koca çınarımı tedavi ettirmiştim. Belkide bu rahatlık vicdanen sorumluluğumu yerine getirmenin rahatlığıydı.Ben artık ona çok dikkat etmesini,kendini korumasını söyledim.
        Şaka gibiydi hayat.Tedaviden yaklaşık 20 gün sonra kardeşimin telefonda titreyen sesiyle irkildim. Bana şunları söylüyordu'abla annem bahçede çalışıyormuş.Yamaç olan bahçeden babam dolu fındık çuvalını yuvarlarken çuvalla beraber kocaman bir taş yuvarlanmış.Taş annemin başına düşmüş.Annem olduğu yerde bayılmış,Başı çok kanamış.Komşu köy  deymiş arabasıyla hastahaneye getiriyormuş.Bana telefon ile haber verdiler.Ben ambulans gönderdim.Sen neredesin.'Bütün bedenim titredi o an.Birden karanlıklar içinde kaldım neredeydim nereye gitmeliydim ne yapacaktım şimdi.Elim ayağıma dolandı.Birden nefes alamadığımı hissettim.Boğazıma bir şeyler düğümlendi.Dizlerimin bağı çözüldü sanki.Evde değil dışarıdaydım.Kaldırıma oturdum öylece kaldım.O an aklımdan geçen "zaten o başından yeni bir operasyon geçirdi"oldu.20 kmlik yol bana çok  uzun geldi.Hastahanenin önünde kardeşimin yüzündeki o acı dolu bakışı gördüm.Allahım dedim her şey bitti.Sadece "ne oldu" dedim oda bana eli ile göstererek" içeride"diyebildi.Korku ile içeri girdim.Filmler çekilmiş tahliller yapılmıştı.Her şey pozitif çıktı. Bir sorun yoktu.Başına yaklaşık on tane falan dikiş attılar.Başına iğnenin her batırılışın da   elimi sımsıkı tuttu.Canının yandığı belliydi ama yinede bir kere ah demedi.Onun başına batırılan her iğne sanki  benim yüreğime saplandı.Ama olsun  koca çınarım yine yıkılmamıştı.Serumları vücuduna aldı. ilaçlarla kendini biraz iyi hissettiğinde şunu söyledi."gördünüz mü?ben başımdan ışın aldım ya koca taş bile bana bir şey yapamadı."O an bile kendini düşünmedi.Bunu söylemekteki tek amacı bizim kendimizi iyi hissetmemizi sağlamaktı.
   Hayatımız pamuk ipliğine bağlı değil miydi?Ben canımı,koca çınarımı, annemi,her şeyimi beynindeki illet yüzünden kaybetmekten korktum.Hiç düşünmedim bile kocaman bahçede çalışırken bir çuval yuvarlanacak.O çuvala  kocaman bir taş eşlik edecek.O kocaman taş nokta atışı yapar gibi gelip annemin başına vuracak.Aslında şanslıydık.Muhtemelen taş annemin omzuna düşmüştü.Bir kısmı ise başına çarpmıştı.
  Bana sana herkese her an her şey  olabilir.Bunu çoğumuz hiç düşünmedik.Küçük şeylere canımızı sıktık.Öfkelendik bağırdık çağırdık.Hangimizin hayatı bir anlık pamuk ipliğine bağlı değil ki?
  
DELİMAVİ

1 Ağustos 2013 Perşembe

DÖRT MEVSİM

            Küçük kız sabahın erken saatlerinde uyanmıştı.Bir ilk bahar sabahıydı.Penceresini araladı.Yaramaz güneş  gözlerini kamaştırdı.Perdeyi aralayıp penceresini açtığında mis gibi toprak  kokusu ciğerlerinin ta en derinliklerine doldu.Baharın mutluluğunu huzurunu hissetmişti.Ağaçlarda açan çiçekler  küçük kızı büyüledi.Çünkü ağaçlar gelinlik giymiş bir gelin gibiydi.
        Kollarını pencerenin kenarına koydu.Başını da kollarının üzerine...Ve derin hayallere daldı.Gelin gibi bezenmiş ağaçlardan gözlerini alamadı..Up uzun saçlarını yerlere kadar uzanan bir duvakla süsledi.Duvağının üzerinde  bahara yakışan papatyalar vardı.Papatyalar  tıpkı bir inci gibi dizilmişti. Çimen yeşili gözleri duvağın altında kalan saçları sayesinde tamamen ortaya çıkmıştı.Bem beyaz gelinliği incecik belini sardı.Gelinliğinin altına beyaz bir topuklu ayakkabı ekledi.Artık prensesler gibiydi.Yanında bir prensi olmalıydı.Kara kaşlı,kara gözlü  uzun boylu bir prens...Prensesini atının terkisine atarak  sarayına götürdü.Beklediği bir saray değildi o prensiyle göz göze diz dize mutlu bir evlilik yaşayacaktı.En büyük sermayesi küçücük yüreğinde kocaman sevgisiydi.Yıllar sonra çok uzun yıllar sonrasını düşündü.Prensi ile trafiğin yoğun olduğu bir asfalt yoldan ellerinde bastonla karşıdan karşıya geçe bilmeyi hayal etti.Birbirlerini o.kadar çok seveceklerdi ki  bir araba onlara çarpacak olsa bile onlar sımsıkı tuttukları ellerini asla  bırakmayacaklardı.Beraber öleceklerdi.
        Küçük kız tüm bu hayalleri kurarken yüzünde bir tebessümle tekrar uykuya daldı.Unuttuğu bir şey vardı.Bahar vaktinde gelin gibi bezenmiş ağaçların çiçekleri bir gün meyve verecek.Kim bilir belkide bir çok meyvenin içini kurt kemirecek.Yaz gelecek ,sonbahar derken kış gelecek.Ağaçta ne çiçek kalacak  ne meyve.Hayat bir yerden bir yere sürükleyecek.Küçük kız yılların yükünü tek başına omuzların da taşıyacak .Belki bir gün yorulacak.Onun içinde mevsim ilkbahar,yaz,sonbahar,kış olacak.Peki o küçük yüreğinde ki kocaman sermayesi yani sevgisi ne olacak.?Yıllar sonra yaşlanıp karşıdan karşıya beraber geçerken ölebilecek kadar; bu dört mevsime nasıl dayanacak?

      DELİMAVİ