Sayfalar

29 Eylül 2014 Pazartesi

KARA SEVDAM

            Ey benim kara sevdam. Aç kollarını sana geliyorum. Ben nasıl tutkun sam sana sen de beni öyle beklersin  biliyorum. Kollarında huzur bulurum . Bilirim benim serseri ruhumu , fırtınalarımı ancak sen dindirirsin. Seni görmek, sesini duymak, izlemek dünyadaki en güzel şey olsa gerek.
  Dağ da sancılı benim gibi. Sonbahar sancısı. Belki de Eylül onun için koca bir başlangıç. Her şeye inat gösterdi kendini sonbahar. Ama serin esen rüzgarlar   kimin umurunda. Palmiyelerle çevrilen yolumda  sessizce ilerliyorum. Kocaman palmiyeler coşkumu hissediyor. Serin esen bahar rüzgarı eşliğinde bana selam veriyorlar. Sana yaklaştıkça  rüzgarlarla oynaşan muz ağaçlarını  , serin esen rüzgara karşı başı dik,  umursamaz dağları görüyorum. Gök yüzünün  kızıllığını fark ediyorum. Yer gök kıpkırmızı. Sessiz puslu bir hava, gün batımı ve sen…
          Güneş bulutlarla yarışıyor. O kaçıyor bulutlar kovalıyor. Onlar anlamıyor güneş neden kaçıyor. Ama ben biliyorum ki oda senin kollarında huzur bulmak istiyor. Kocaman ateş topu etrafında haleler oluşturuyor. Güneş  bulutların elinden kurtulacak . Yavaş yavaş dalıp  koynuna girecek. Sessizce kaybolacak. Bulutlara nispet yapacak. Tabi ki birde bana… Gökyüzü sessizce izleyecek  bütün olanları. Biliyor ki güneş senin koynuna dalınca üzerini ateş böcekleri kaplayacak. Pırlanlatalar ,yakutlar, zümrütler eteklerine dökülecek. Onun için o kadar gururlu o kadar mağrur. Ay dede hilal olup bir prenses tacı gibi parlayarak  başına konacak.
           Tüm bunları düşünürken kendimi sende buluyorum. Sonbahardan kum tanelerin de almış nasibini. Birazcık üşümüşler. Ben onların üşümüşlüğüne hiç aldırmıyorum. Bu gün sakinsin öfken de geçmiş .Ne olmuştu ki dün sen kime kızmıştın Coşup delirmişdin. Senin de gücün kumsala yetti değil mi? Koynundaki kayalara. Tıpkı benim gücümün bana  yettiği  gibi… Öfke ile çarparak dövmüştün onları.
         Sessizce sokulup oturuyorum yanına. Sesini dinliyorum. Bugün ne kadarda güzelsin nazlı yârim. Mavinin birkaç tonunu üzerine  almışsın  . Nazlı nazlı kıyıya vuran dalgaların asaletini simgeliyor. Ara ara parlayan gümüş rengi nede çok yakışmış. Yer gök  kıpkırmızı şimdi serseri ruhumun seninle sakinleşme zamanı . Sessiz dalgalarını dinliyorum. Serin esen bahar rüzgarı bedenimi sarıyor titreterek. Kahve rengi dağın arasından   kocaman  bir uçak yükseliyor göğe doğru. Sanki elimi uzatsam tutacağım. Ama o sana selam veriyor gülerek. Bak gelirken hayal ettiğim gibi. Güneş ufukta .sessizce koynuna süzülüyor. Siz güneşle buluşurken Telefonumu çıkarıyorum . Kulaklığımı takıyorum. şimdi seninle şarkı söyleyeceğiz.” Sen biliyorsun değil mi bu şarkıyı. Bu aralar herkes her yerde   onu söyleyip dinliyor. Ha!  bilmiyorsan eğer çözümü kolay. Önce ben söylerim ardımdan sen  tekrar edersin.” Etrafta kimsecikler yok. Tüm bu güzellikler ve sen….Haydi başlıyoruz mavi  yârim hem de bağırarak. Ben  şarkıyı  söylüyorum sen bana eşlik ediyorsun. güneşle dans ederek.

Dualar eder insan mutlu bir ömür için
Sen varsan her yer huzur huzurla yanar içim
Çok şükür bin şükür seni bana verene
Yazmasın tek günümü sensiz kadere
Ellerimiz bir gönüllerimiz bir

Ne dağlar denizler engeldir sevene
Bu şarkı kalbimin tek sahibine
Ömürlük yarime, gönül eşime
Bahar sensin bana, gülüşün cennet
Melekler nur saçmış aşkım yüzüne
Dualar eder insan mutlu bir ömür için
Sen varsan yer huzur, huzurla yanar içim
 Çok  güzel değil mi  defalarca söylüyoruz bunu. Şu an ne duvarlar var. Nede kederler. Şuan sen varsın, serin esen bahar rüzgarımız, Gökyüzünde uçuşan kuşlarımız var. Arkamızda muz ağaçlarımız karşımızda dağlarımız… Tüm asaletinle nazlı nazlı sevdiğin beni kucağında sarmalayan kumlarımız var. İçin için yansa da içim şuan seninle bir huzur var.
  Benim kara sevdam.  İç huzurum. Sadık yârim. Ne zaman  yalnız olsam sana ihtiyaç duysam hep benimlesin .. Hani Aşık Veysel demiş ya “benim sadık yârim kara topraktır”. Kim bilir belki de  seni  hiç görmemiştir. Sesini hiç duymamıştır. Sil şimdi gözlerindeki yaşı. Yüreğine akmasın. Benim sadık yârim bu fani dünyada yalnız sen ,öldüğümde ise bağrına konulacağım kara topraktır.

  

                                                              DELİ MAVİ

27 Eylül 2014 Cumartesi

MASUM ACILAR

Masummuş acıları küçükken.Ama o zaman anlayamamış bunları.
Maddi anlamda sıkıntı ile geçen çocukluğu aslında sıkıntı değilmiş.Eksiği; alamadığı bir makarna bebekmiş.Tüm arkadaşları iskarpin,çizme giyebilirken onun ayağındaki naylon ayakkabıymış.Her bayramda yaşıtları yeni hazır  kıyafetler giyerken;anacığının parça basmalardan diktiği bayramlıklarmış.,Şimdi düşününce aslında hiç biri acıtmamış canını boğazına düğümlenmemiş acıları.Nefesini hiç kesmemiş mesela. Sadece imrenerek izlemiş onları .
                  Hiçbiri için ağlayıp göz yaşı dökmemiş.Belkide başka şeyler doldurmuş onların yerini.Babasının işçi olarak kıt kanaat evini geçindirmek için çabalamasıymış. Bir tavuk alıp pişirince parçalarını çocuklarının önüne koyup;kendisinin geride kalan kemikleri kemirmesiymiş.Soğuk bir kış günü dışarısı buz gibiymiş ,Babası sehrin diğer ucunda Arnavut kaldırımı döşerken ,öğlen eve gelememiş. Yanından geçen ; tabiri caizse tükürük köftecisinden  bir parça kuru ekmeğin için de iki üç köfte almamış.Akşam eve gelirken bir avuç kıyma getirmiş "öğlen köfteci geçti,siz olmadan alıp yiyemedim "demesiymiş.
         Eksikler başkaymış da aylardan her gün mutlulukmuş. Sevmekmiş en önemlisi sevilmekmiş.Mevsimlerden hep ilkbahar ,yazmış. Cam kırıkları doldurmamış ağzının içini.O konuşmaya çalışırken kanatmamış dilini. Kanamamış ya dili,  kan doldurmamış yüreğini.Aslında küçükken çok masummuş acıları.
                                                                                                                          DELİ MAVİ


18 Eylül 2014 Perşembe

BU KADARDA OLMAZ Kİ :( :(



Nasıl bir histir ki  bu “ bencil olmak”  Hiç yaşayamadım ömrüm boyunca.
Sanırım yaşamım  boyunca  fazla hümanist oldum. Bir türlü beceremedim azıcık da bencil olabilmeyi. Hep benden verdim hep kendimden gitti giden .Aman kimse kırılmasın, üzülmesin, neden ya neden birazcık da beni düşünmedim. Ya çok fazla empati kurdum yada çok aptaldım ömrüm boyunca. Düşünüyorum da neyin bedeli Allahım ödediğim. Öde öde bitmiyor. Şimdi karşıladığım bencillikler hat safhada. Aslında   trajikomik. Şu an ne olduğunu yazmaya bile gerek duymayacağım kadar   trajikomik.

  Ama ne yazık ki insanım iş de. İçimdeki öfke boğazıma bir düğüm oldu. Nefes almakta zorlanıyorum. Ağlanacak halime gülmeliyim sanırım. Değilse şimdi bir telefona bakardı öfkeden boğazıma düğümlenen düğümü çözmek. Ancak insan kendini bilmeli. Bilmeyene nedesem  boş. Yuh diyorum artık bu kadarına da yuh. Allahım ben bunları sana havale ediyorum. Her şeyi herkesin gönlüne göre ver, sonra benim gönlüme göre ver. Ha şu da başka bir gerçek “eşek eşek olunca semer vuranı çok olur”
                           
                                                                                                                                                                                               DELİ MAVİ
                   NOT:( BURADAKİ EŞEĞİ BEN ALGILAYAN MI ? OLMUŞ.:) EMİN OLUN BU EŞEK BEN DEĞİLİM HAYATIMDA OLMAK ZORUNDA OLAN EŞEKLERRRRRRRRRR....:)

13 Eylül 2014 Cumartesi

HAYAT DRAM TADINDA BİR TÜRK FİLMİ


     insanın kendi hayatı film şeridi gibi geçer de gözlerinin önünden.Başkalarının hayatı da geçer mi ?Şimdi deli mavi sessiz,deniz durgun.Hiç bir şey düşünmemekte .Sadece  fırtına dindi.Ama bir sessizlik hakim denize.Sanırım bu fırtınadan önceki sessizlik.
  Yıllar çabuk geçti .Geri dönüp baktığında hatırlamak istemediği anılarla.Sıfırı çoktan tüketmişti. Yormuştu geçen yıllar.Öyle ki ne son bir nefes alacak,nede tekrar hayata meydan okuya bilecek kadar yorgun...
   Aslında hayat bir Türk filmi.Dram tadında bir film.Yorgunluğun verdiği bezginlikti. belki de Arafta kalmak gibi bir şey.Son noktayı yaşadı. Her şeye rağmen zorladığı dayanmaya çalıştığı hayata karşı son nokta.Ne olursa olsun bitmez dedi .Yuvasını yıkmaz her şeye rağmen dayanacaktı.Başka çaresi yoktu.Ne gidecek cesareti vardı nede kalıp çekecek gücü.Olmadık bir anda yine haketmediği bir tartışmanın ortasında buldu kendini.Öyle ki Eşinin gözlerinde gördüğü anlamsız nefret ,kin ,öfke ve o an nefesi kesildi.Artık bu ökenin bir açıklaması yoktu.Peki neden?bunu sormanın da bir anamı yoktu.Yaşadığı hangi fırtınanın bir nedeni vardı ki bunun olacaktı. Sanırım gemileri yakmanın zamanıydı.Evet her şeyin bittiği son bir nefesle yine  de hayata tutunmanın zamanıydı.Hiç gitmemişti evinden.Hiç bırakmamıştı yuvasını.Son bir nefes aldı. Üzgün bir kuş gibi uçup gitti yuvadan.Şimdilik sığınacağı tek limanı baba ocağıydı.Çoktan vermişti kararını.her şey bitmişti artık son .Derken kader yine ördü ağrılarını.Ve Türk filmi o an başladı.Yaşanılan sıkıntıların mı etkisi bilemedi.Eşinin bir rahatsızlığı ortaya çıktı.Yıllarını vermişti, gençliğini heyecanını ...Her şeyden ötesi çocukları vardı.Bir şeyler bittiği yerde yüreğinde.Bu evlilik bitsin diye çok istemişti.Ama böyle bitme ihtimalinin yükünü yüreği kaldırmadı.Evet eşi hastalanmıştı.Yaşanılan olumsuz anlardı belki bu hastalığın nedeni.Kilo metrelerce uzakta iken ve zaten her şeyin karma karışık arap saçı oldu bir anda yine anlamsız bir tartışma yaşadı.Ogün eşinin tahlil sonuçları belli olacaktı.O kadar kızmıştı ki çalan telefonunu açmadı.Bir ,iki ,üç derken defalarca çalan telefonun sonundan bir mesaj sesi geldi."tahlil sonuçları belli oldu ama artık önemi yok"bu mesajı okuduğunda tüm bedeni buz kesti.Bu ne demekti şimdi.Derin bir nefes aldı.Düşündü.Sakinleşmeye çalıştı.Dayanamadı ,vijdanı rahat bırakmadı onu. Eşini aradı telefonu açan olmadı.Bir süre sonra ulaştığında eşi ona hasta olduğunu öleceğini söyledi.Böyle istememişti.Hayır bir şeyler bitsin derken böyle bitsin istememişti.Eşi telefonda ağlamaktan konuşamadı.Kafası karıştı ölümün adı bile soğuk konduramazdı hiç kimseye.Sabah on iki saatlik otobüs yolculuğu sonrası eşi otogarda karşıladı.Bir insan ancak bu kadar biterdi.Ölümün adı soğuk ya peki onu damarlarda,yürekte hissetmek ne kadar ağırdı.Yaşadıklarının  yaşayamadıkların acısı böyle bir durumda daha da ağır olmalıydı.
     Ne zordu hayat ve bir o kadar da  acımasız.Eşine konulan teşhis kanserdi.Ancak başlangıç aşaması.Her şey ona bağlıydı.Üzülmeyecek,sitres yapmayacak,Kendisine dikkat edecek.O zaman bu durumdan kurtula bilirdi.İş yine deli maviye düştü.iyi günde yanındayken bu gün gidemezdi.Deli mavi şunları söyledi."Biz ne fırtınalar gördük,ne badireler atlattık.Her şeyden önce çocuklarımız var.Ben çocuklarımın babasız kalmalarını istemiyorum.Şu da bir gerçek ben seni senin beni sevdiğin gibi gibi sevmedim ki.Yine yanında olurum.Sana destek olurum.Bunu da beraber atlatırız."Çok zor aldığı kararı kader bu oyunu ile bozmuştu. Fırtınadan önceki sessizlik  gibi şimdi dingin deli mavi.Yine topu zamana attık.Aslında Türk filmi henüz bitmemişti.Filmin sonunu ise ancak zaman gösterecekti.


 DELİ MAVİ



1 Eylül 2014 Pazartesi

CAN YARISI

      Ne kadar güzeldir sevilmek,sevmek. Önemli olan bu duyguyu  beklentisiz , karşılıksız yaşaya bilmek. Kardeş demek bence can demek. Sanırım biz şanslı kardeşlerdeniz. Birimizin canı acısa diğerinin canı da acır. Birimizin mutluluğu hepimizi mutlu eder. Ancak bu duyguları aynı anda hissediyorsan aynı cansın demektir. Güzel zamanlar rüya gibi çabuk geçiyor. Canlarımla canımı paylaştığım zaman diliminin değeri yok. Çünkü o zaman dilimlerine paha biçilemez.
     Güzel bir  yaz tatili... Güzelliğine güzellik katanlar ise kardeşlerim. Beraber sabahlamak, beraber gülmek, beraber ağlamak. Ama çok kısa geldi. Su gibi aktı zaman. Üç ve  altı yaş  aralığında dört yeğene; onların ardında koşturmaya rağmen güzel günlerdi. Teyze demek anne yarısı demekmiş. Sarı prensim canım oğlum. Henüz üç yaşında Kendi çocuklarımı büyütürken koşuşturmadan birçok duyguyu anlayamamışım. Bir ay gibi kısa sürede küçük prensimle bir aşk yaşadık. O nasıl bir duygu tarifi yok. Yıllar sonra teyze deyip peşimden ayrılmayan bir velet. Gözlerinde ki sevgiyi gördüğümde içimin yağları eridi. Yüzüme bakarken o masum gülüşüne can dayanmaz. Oğlum resmen aşık oldu teyzesine. İşde karşılıksız aşk bu demek. Tabi biyolojik ihtiyaçlarını bana karşılattığını saymazsak. :)

  En zor olan ayrılma zamanı. Herkesin bir hayatı var. Birimiz fransa’ya, birimiz Antalya’ya diğerimiz memlekette derken yollar ayırdı bizi. Canımızı üçe böldük. Üç eşit parçaya…Birinin başı sıkışsa ilk yapacağı eline telefonu alıp” abla “ demek olacak. Şunu çok iyi   biliyorum . Yollar ayırsa da bizi birbirimizden;Biz üç farklı yerde bir canız. Sırtımı döne bileceğim varlıklar. Kardeşlerim… Güvenip tereddüt etmeden arkamı dönebileceğim canlarım. İyi ki varsınız iyi ki benim kardeşlerim siniz. Bunu söylemeye gerek yok biliyorum ama ben sizi çok seviyorum çok.
 
                                                                                                                          DELİMAVİ