Ey benim kara sevdam. Aç kollarını sana geliyorum. Ben nasıl
tutkun sam sana sen de beni öyle beklersin
biliyorum. Kollarında huzur bulurum . Bilirim benim serseri ruhumu , fırtınalarımı ancak sen dindirirsin. Seni görmek, sesini duymak, izlemek dünyadaki en güzel
şey olsa gerek.
Dağ da sancılı
benim gibi. Sonbahar sancısı. Belki de Eylül onun için koca bir başlangıç. Her şeye
inat gösterdi kendini sonbahar. Ama serin esen rüzgarlar kimin
umurunda. Palmiyelerle çevrilen yolumda sessizce
ilerliyorum. Kocaman palmiyeler coşkumu hissediyor. Serin esen bahar rüzgarı eşliğinde
bana selam veriyorlar. Sana yaklaştıkça rüzgarlarla oynaşan muz ağaçlarını , serin esen rüzgara karşı başı dik, umursamaz dağları görüyorum. Gök yüzünün kızıllığını fark ediyorum. Yer gök kıpkırmızı.
Sessiz puslu bir hava, gün batımı ve sen…
Güneş bulutlarla yarışıyor. O kaçıyor bulutlar kovalıyor. Onlar
anlamıyor güneş neden kaçıyor. Ama ben biliyorum ki oda senin kollarında huzur
bulmak istiyor. Kocaman ateş topu etrafında haleler oluşturuyor. Güneş bulutların elinden kurtulacak . Yavaş yavaş dalıp
koynuna girecek. Sessizce kaybolacak. Bulutlara
nispet yapacak. Tabi ki birde bana… Gökyüzü sessizce izleyecek bütün olanları. Biliyor ki güneş senin koynuna
dalınca üzerini ateş böcekleri kaplayacak. Pırlanlatalar ,yakutlar, zümrütler
eteklerine dökülecek. Onun için o kadar gururlu o kadar mağrur. Ay dede hilal
olup bir prenses tacı gibi parlayarak başına konacak.
Tüm bunları
düşünürken kendimi sende buluyorum. Sonbahardan kum tanelerin de almış
nasibini. Birazcık üşümüşler. Ben onların üşümüşlüğüne hiç aldırmıyorum. Bu gün
sakinsin öfken de geçmiş .Ne olmuştu ki dün sen kime kızmıştın Coşup
delirmişdin. Senin de gücün kumsala yetti değil mi? Koynundaki kayalara. Tıpkı
benim gücümün bana yettiği gibi… Öfke ile çarparak dövmüştün onları.
Sessizce sokulup oturuyorum yanına. Sesini dinliyorum. Bugün
ne kadarda güzelsin nazlı yârim. Mavinin birkaç tonunu üzerine almışsın . Nazlı nazlı kıyıya vuran dalgaların
asaletini simgeliyor. Ara ara parlayan gümüş rengi nede çok yakışmış. Yer gök kıpkırmızı şimdi serseri ruhumun seninle sakinleşme
zamanı . Sessiz dalgalarını dinliyorum. Serin esen bahar rüzgarı bedenimi
sarıyor titreterek. Kahve rengi dağın arasından kocaman
bir uçak yükseliyor göğe doğru. Sanki
elimi uzatsam tutacağım. Ama o sana selam veriyor gülerek. Bak gelirken hayal
ettiğim gibi. Güneş ufukta .sessizce koynuna süzülüyor. Siz güneşle buluşurken Telefonumu
çıkarıyorum . Kulaklığımı takıyorum. şimdi seninle şarkı söyleyeceğiz.” Sen
biliyorsun değil mi bu şarkıyı. Bu aralar herkes her yerde onu
söyleyip dinliyor. Ha! bilmiyorsan eğer
çözümü kolay. Önce ben söylerim ardımdan sen tekrar edersin.” Etrafta kimsecikler yok. Tüm bu
güzellikler ve sen….Haydi başlıyoruz mavi yârim hem de bağırarak. Ben şarkıyı söylüyorum sen bana eşlik ediyorsun. güneşle
dans ederek.
Dualar eder insan mutlu bir ömür için
Sen varsan her yer huzur huzurla yanar içim
Çok şükür bin şükür seni bana verene
Yazmasın tek günümü sensiz kadere
Ellerimiz bir gönüllerimiz bir
Ne dağlar denizler engeldir sevene
Bu şarkı kalbimin tek sahibine
Ömürlük yarime, gönül eşime
Bahar sensin bana, gülüşün cennet
Melekler nur saçmış aşkım yüzüne
Dualar eder insan mutlu bir ömür için
Sen varsan yer huzur, huzurla yanar içim
Çok güzel değil mi
defalarca söylüyoruz bunu. Şu an ne duvarlar var. Nede kederler. Şuan
sen varsın, serin esen bahar rüzgarımız, Gökyüzünde uçuşan kuşlarımız var.
Arkamızda muz ağaçlarımız karşımızda dağlarımız… Tüm asaletinle nazlı nazlı
sevdiğin beni kucağında sarmalayan kumlarımız var. İçin için yansa da içim şuan
seninle bir huzur var.
Benim kara sevdam. İç huzurum. Sadık yârim. Ne zaman yalnız olsam sana ihtiyaç duysam hep
benimlesin .. Hani Aşık Veysel demiş ya “benim sadık yârim kara topraktır”. Kim
bilir belki de seni hiç görmemiştir. Sesini hiç duymamıştır. Sil
şimdi gözlerindeki yaşı. Yüreğine akmasın. Benim sadık yârim bu fani dünyada yalnız
sen ,öldüğümde ise bağrına konulacağım kara topraktır.