Sayfalar

26 Aralık 2013 Perşembe

AKŞAM YILDIZI

         Of diyorum artık of.Her sabah güneşi ben istesem de doğdu istemesem de doğdu.Gün batımı beklemedi beni.Güneş battı Yıldızlar parladı Ay yine doğdu.Yaşadıklarımıza inat,acılarımıza kederlerimize inat her gece yeniden doğdu.Ne ölmeyi becerebildik ne de güle bilmeyi.Son dönem kalemime baktım kalemim isyanlar da.Yazılarıma mürekkep yerine sanki kan damlamış.Yazdıklarımı satır satır okuduğum da “offffffff “dedim .Bu ne? içim karardı.Bir kere konuşup üç kez gülen ben nereye gitmiş?Cıvıl cıvıl adını verdiğim deli maviye ne olmuş?Arkadaşlarıyla otururken ağlatanı güldüren ben nerede?Ben  bir ortamda otururken, ortaya bir laf atıp ortalığı karıştıran çocuktum.Sonra bir kenara  çekilir sessizce  ortamı izlerdim.Arkadaşlarım işin içinden çıkamaz bana döner ” sen var ya  sen dokuz köyü birbirine katarsın”derlerdi de .Sonra hep beraber gülüşürdük.
       Şimdi her lakırdısı sitem ,acı olmuş.Hayata pozitif bakmayı unutmuşum.Offffffff  diyorum offfffffff .Can cıktı mı ?bedenden .Tabi ki hayır. Akşam yıldızı  bir kez de benim için doğsun.O parıl parıl  parlayan yıldız sessizce kayıp giderken ben içimden bir dilek tutacağım.Gözlerimi kapatıp “Allahım bana eski beni geri ver”diyeceğim.
          Haydi deli mavi  şimdi fırtınalı denizler gibi coşma  zamanı.Nasıl dalgalar rüzgarın esmesiyle coşar şımarır.Senin için de zaman   şımarma zamanı.Dünü kaçırdın deli mavi….Zaman bu günü yaşama zamanı.Ufka iyi bak.Yaramaz çocuk elinde elma şekeri ile beklemekte.Zaman artık o Çocuğu yakalama zamanı.Her şeye inat,Önündeki engellere, umudunu kıranlara inat zaman yaşamak zamanı.Artık kalemimden kan damlaları akmasın.Mürekkebim etrafa gülkokuları yaysın .Mis gibi kokan beyaz  gül kokuları beni umutlarımı beslesin .Deli mavi  mutluluktan beyaz güllerin içinde kaybolsun.Beyaz gül kokuları çevresindeki insanları içine çeksin .Herkes onun mutluluğundan mutlu olsun.
      Bu hayat   ben olduğum için değerli.Benim bittiğim yerde hayatın önemi yok.Haydi hayat şimdi  bana bir ışık yakma zamanı.Her akşam yıldızı benim bir ışığım umudum olsun.Sadece birtane değil hemde binlerce umut.
  Şimdi sizde gök yüzüne bakın.En parlak yıldızı seçin.Gözlerinizi sım sıkı  kapatın.Artık sizinde bir yıldızınız olsun.Hemde akşam yıldızı:)

(Tüm bu hissettiklerimi yapabilmek umudyla….)


DELİ MAVİ

                             

20 Aralık 2013 Cuma

FİGÜRAN

       Ben küçücük bir çocuktum.Hayatım boyunca roller oynadım.Rollerimin hiç birini ben seçmedim.Her şeye rağmen tiyatro sahnemi hayallerle,umutlarla süsledim.Rollerimin hepsini hakkını vererek oynadım.Çünkü kendimi  sadece  o rollere adadım.İyi bir evlat oldum.İyi bir eş oldum.İyi bir anne ,mesleğinde başarılı iyi bir (…..) oldum.
        Zamanla bu rollerin bir kısmından ziyadesiyle yoruldum .Fark ettim ki ben ömrüm boyunca başrolleri  değil bir figüranı oynamışım.Yorulduğum oyunların oyunculuğunu bıraktım.Deveyi güttüm.Diyardan gitmedim.Yaklaşık on beş,on altı yıllık figüranlıktan sonra başrollere hazır olduğumu düşündüm. Şimdi kendi oyunumu oynama zamanı.Halkalı bir çocuk oyunu oynamaya karar verdim.Kendime bir çember  çizdim. Çemberin içinde baş rollerde ben varım.Çemberimim kenarına oyuncaklarımı koydum.Bu oyuncaklar sevdiklerim,umutlarım,hayallerim,içimdeki çocuğum,elmaşekerim,renklerim,özgürlüğüm ,küçük şeyler ve deli mavi…. Ne çare zamanla fark ettim ki önce pembe mor renklerim kaybolmuş.Çemberimin kenarlarında ki oyuncaklarım teker teker kayboluyor.Ben oyuncaklarıma sıkı sıkı sarılıp kaybetmek istemiyorum. Büyük bir güç onları benden  çekip alıyor.Gök yüzünde pırıl pırıl parlayan yıldızların gün gelip sessizce sönüp gittiği gibi elimden kayıp gidiyor oyuncaklarım.

               Artık çember daralıyor.Her giden oyuncak da bir kez daha daralıyor. Nefesim yavaş yavaş kesiliyor.Şu an çemberde sadece kalan deli mavi. Şimdi görüyorum ki ben başrollerin değil figüranlığın oyuncusuyum:(

                                                                DELİ MAVİ

10 Aralık 2013 Salı

ARNAVUT KALDIRIMI


      Yüksek bir tepeye tırmandım.Hayata kıyısından bakıyorum .Yavaş yavaş döşediğim  Arnavut kaldırımlarını izliyorum.Topuklu ayakkabılarımla arşınladım Arnavut kaldırımlarını…Bazen kaldırım taşlarına pabuçlarımın  topuğu sıkıştı.Çıkarmak için çok uğraştım.Uğraşımın nedeni kaldırım taşlarına sıkışan pabuçlarımı  ,topuğunu kırmadan çıkarmaktı.Zaman zaman  sendeledim Arnavut kaldırımlarında…Düşmemek için uğraştım.Hep dengemi sağlamaya çalıştım .Düşündüğümde o Arnavut kaldırımlarını ben döşedim.Yavaş yavaş.Tıpkı bir yazmayı motif motif işler gibi işledim.İşlediğim motiflerden tek farkı; narin parmaklarımla kaldırdığım kaldırım taşlarının önce parmaklarımın uçlarını,sonra yüreğimi kanatmasıydı.Ne fırtınalar gördü o kaldırım taşları.Yağmur damlaları doldurdu taşların aralarını.Her sonbahar da ağaçların sararıp dökülen yaprakları aralarına doldu.O sararan yapraklar Arnavut kaldırımlarına yoldaş arkadaş oldu.                                                                
          Şimdi mevsim zemheri .Bembeyaz kar taneleri coşkuyla  indiler  yer yüzüne.Siyah kaldırım taşlarının üzerini örttüler.O an her şey güzeldi.Saf doğal beyaz örtü. Kaldırım taşlarını dümdüz yapmışdı .Gece karanlığında  bir kez daha arşınlamak istedim Arnavut kaldırımlarını.İlmek ilmek örerken o taşları ayağımda olan süslü  topuklu pabuçlarım yok attık.Şimdi yalınayak yürüyorum.Tıpkı bir pamuk gibi yumuşacık narin.Her adımında karların hışırtısını duyuyor kulaklarım.Döne döne iniyor kar taneleri.Adeta   kelebekler gibi  dans ediyorlar.Sokak lambaları sönmüş her yer  kapkaranlık.Göz gözü görmüyor.Birden şunu fark ediyorum.Ben acıyla ilmek ilmek örerken o taşları sokak lambalarını hiç düşünememişim.Bir bank görüyüm gecenin karanlığın da yıkık dökük bir bank.Bir kenarına kıvrılıp oturuyorum.Başımı sema ya kaldırıyorum.Kelebek gibi uçuşan kar taneleri yavaş yavaş yüzüme yüreğime düşüyor.Ayağım çırılçıplak ama ben taneciklerin soğukluğunu hiç hissetmiyorum.Bir kadife yumuşaklığıyla bedenimi sarıyorlar.Bir sesle irkiliyorum.Sağıma soluma bakıp sesin sahibini bulmaya çalışıyorum.Evet buldum.Minnacık bir kedi yavrusu.Kar taneleri gibi bembeyaz tüyleri sırılsıklam olmuş.Ayağımın yanında dolaşıyor.Üşümüş titriyor.Minicik kediye kıyamıyorum.Onu kucağıma alıp paltomun içine sokuyorum.Kediciğin soluğunu sıcaklığını hissediyorum.
   Göz kapaklarım yavaş yavaş ağırlaşıyor.Her tanecik bir parça daha ağır geliyor.Bir ışık görüyorum bembeyaz bir ışık.Ürperiyor  tüm bedenim.Semadan  bir  kar  perisi iniyor.Elinde bir değnek.Elindeki değneği bana uzatıyor.”Şimdi iyi düşün .Bir dilek hakkın olacak.Ben bu dileğini gerçekleştirmek için buradayım”diyor.Derin bir nefes alıyorum.Arnavut kaldırımlarını arkamda bırakıp yeni bir kaldırım diliyorum.Süslü pabuçlarımla tökezlemeden,düşmeden özgürce gezebileceğim ,kenarlarında  beyaz sokak lambaları olan,çeşit çeşit,rengarenk çiçeklerle bezenmiş,gök yüzü başka bir mavi ,Deli mavi olan bir kaldırım diliyorum.
        DELİ MAVİ







26 Kasım 2013 Salı

DENİZ KIZI

        Olmazsa olmaz.
      Onun bir olmazsa olmazı vardı.Sessizlik de bile onu dinlerdi.Mutlu olduğunda ona koşardı.Denize mavi enginligine.Canısıkıldığında kendini onun şefkatli kollarında bulurdu. Büyük bir tutku büyük bir aşktı hisseddiği.Hep düşünür bir türlü nedeninini bulamazdı.Neden bu aşk?Ona nasıl böyle aşık olmuştu.Kokusuna,sesine,içinde oynaşan canlılara neden aşık olmuştu?
   Şimdi yüreğinde bir kor.Gün geçtikçe alevlenen bir kor vardı.Artık düşünmemek,duymamak bile bu korun alevlenmesine  engel olmamıştı.Günün yorgunluğu ile işden çıktı.Yüreğinde alevlenen kor arabasında çalan müzikle daha da alevlendi.
.'DEĞME FELEK
'Özlemiyem başım yar yar dumanlı dağlar 
Gözlerim yaşlı da yar yar içim kan ağlar 
Güz ayları geldi yar yar bozuldu bağlar 
Hazan yeli değdi değdi gülüme benim 
Değme felek değme değme telime benim
    Evinin önüne geldi arabasının kontağını kapattı.Emniyet kemerini çözdü.Tam kapıyı açacaktı'.Hayır' dedi.Yüreği sıkışıyordu sanırım ona aşkına  ihtiyacı vardı.Emniyet kemerini yeniden taktı.Kontağı çevirdi.Şimdi ona koşma zamanıydı.Evet gideceği tek yer belliydi.Denizi,aşkı,sevdası her şeyi...Onu sadece o anlardı.Oyuncağı ile yavaş yavaş ilerdi.Deniz kıyısına geldiğinde hava buz gibiydi.Arabadan indi ayağının altın da kayan kum taneleri yaramaz bir çocuk edası ile ayakkabılarının içine doldu.Ara ara gökyüzünde dans eden yağmur taneleri yüzüne vuruyordu.Bir kayaya oturdu.Ufuğu izledi.Bugün denizde bir garipdi.Her tarafı farklı bir maviydi.Bu nasıl bir güzellikti.Gözünün alabildiği yer başkabir mavi ,sanki delimaviydi.Gözlerini kapattı derin bir nefes aldı.Denizin kokusu ciğerlerini doldurdu.Dalgarın sesi sanki birer notaydı.Onun için ezgiler üretiyordu.Gözünü açtığında kıyıyla oyanaşan dalgarı gördü.Rüzgar çok şiddetli esiyordu.Saçları esen serin rüzgarlarla savruluyordu.Savrulan saçlar küçük bir çocuğun minicik elleri gibi yüzünü okşuyordu.Rüzgar o dalgaları iyice besliyordu.Rüzgardan şımaran dalgalar daha büyük bir aşkla kıyıyı dövüyordü.Yüreğinin kabarıp derin derin nefes alışıyla,denizin kabarışı yarışıyordu.Her nefesinde yüreğinin yükü biraz daha hafifliyordu.Dalgalar rengaren çakıl taşlarını bir sağa bir sola savuyordu.Onunla zaman okadar çok çabuk geçiyordu ki havanın kararmak üzere olduğunu farketmemişti.Zaman ilerledikce rüzgar daha  sertleşti bütün vucudunu buz kesmişti.Yağmur damlaları sıklaşmıştı.
    O  renk renk çakıltaşlarını alıp denizine savurdu.Denizi  ise taşları  dalgalar aracılığı ile geriye savurdu.Artık oynaşma bitmeliydi.Şimdi vedalaşma zamanı.Deniz biliyordu.Yine canı yandığında,üzüldüğünde,kendini yalnız mutsuz hissettiğinde,mutlu olduğunda koşarak onun kollarına atlacaktı.O an şunu düşündü.'Keşke deniz kızı olsaydım.Senden aşkımdam,tutkumdam,sevdamdan hiç ayrılmasaydım.Enginliklerinde kaybolsaydım.Şımarık yunuslarınla yarışsaydım.Denizin üzerinde atlayıp güneşi,ayı,gece parlayan yıldızları görseydim.Yarışı ben kazanıp mutlu olsaydım.Köpek balıklarınla dalaşıp bir kuytuya saklansaydım.Köpek balıklarını yenseydim.İstiridyelerinden narin,zarif inciler toplasaydım.Zarif incecik boynuma taksaydım.Deniz yıldızlarını toplasaydım.Saçlarıma parlayan tokalar yapsaydım.Deniz atlarına binerek onları yarıştırsaydım.Keşke senin kollarında senin koynunda şımarık bir deniz kızı olsaydım.
     Sessizce dudaklarından iki kelime döküldü.'Hoşcakal aşkım'Oyuncağına binerek sessizce oradan uzaklaştı.
   Keşke yaramaz bir deniz kızı olsaydı.
DELİMAVİ

24 Kasım 2013 Pazar

KADER

     Tek düze değildir insan hayatı.İnişler çıkışlar,mutluluklar,hüzünler,acılar kederler hepsi bir bütünü oluşturur.Önemli olan her inişte güçlülenerek tekrar çıkışa geçmektir.Her şeyin bir başı olduğu gibi  elbette bir de sonu vardır.İnsanoğlu olumlu ve olumsuz duyguları dengede tuttuğu sürece mutlu olur.Terazi hep dengede olmalıdır.
   Evet her şey bizim için.Fakat  terazinde hep olumsuzluklar hep acılar ağır basıyorsa işte ozaman yandın.Bir müddet sonra savaşmak anlamsız gelir.Artık bahaneler hayatını zehir etmeye başlamışsa sudan sebepler bulmak kadar kolay hiçbir şey yokdur.Bedeninde yorgunluğu yılgınlığı hissedersin.Önce istersin savaşırsın başaramadıkca koşullanmayı öğrenirsin.Mutsuzluğa koşullanmak.Nasıl olsa sonuç değişmez öylece kalırsın.Sen elinden geleni yapmışsındır.Artık başka bir yol başka bir alternatif yoktur.Tüm sınırları zorlayıp olmazları da yapmışsan şmdi bekleme zamanı demektir.
   Bu noktadan sonrası işte kaderdir.Gözünü kapatıp yıllardır verdiklerine için için yanıcaksın.Zamana bırakacaksın.Bir parça inancın varsa kader diyecek ve bekleyeceksin.Artık senin hayatına kader yön verecek .Bunu yaparken senin isteklerin beklentilerin doğrultusunda değil kafasına göre takılıcak.Hayatına belki yeni keşkeler eklenecek.Belki bugünü arayacaksın.Belki de çok daha mutlu olacaksın.Ama işin içinden çıkamadığında topu kadere atacaksın.Kader ise senin yerine ya gol atacak ,yada topu taca atacak.Sense bundan sonrasını kader diyecek ve sineye çekeceksin.Bekleyeceksin sadece bekleyeceksin.
Tıpkı kurban bayranımda kesileceğini hissedip hiçbir şey yapamayan kurbanlık hayvanlar gibi bekleyeceksin.Kaybolan zamanı ise hiçbir şeyin geri getirmeyeceğini bilerek bekleyeceksin

DELİMAVİ

2 Kasım 2013 Cumartesi

BATAKLIK

   Yaşamak için bir nedeni vardı.İçindeki çocuk hala yaşıyordu.Gözlerinde ki heyecan hala hala tazeydi.Direndi hemde çok direndi.Her adımında bir engel çıktı karşısına.Yüreğinde ki heyecana hep ket vuruldu.Yılmadı direndi.Aslında biliyordu.Her zemheriden sonrası elbette bahardı.Hayatı boyunca iyi bir polyanna olduğu aşikardı.Didar'ı hep tebessümle doluydu.Didelerden akan damlaları ise gül bahçesini sulayan can suyuydu.Bir gün içindeki çocuğu mutlu edecekti.Bu çok elzemdi.Kolayda bir yolu vardı.Gözlerini kapatacak karşısında kocaman kıpkırmızı bir elma şekeri bulacaktı.Ve o an artık esef duymayacaktı.Tıpkı külkedisinin saat on ikiyi  vurmadan önceki yaşadığı rüya  gibi...O da elma şekeri ile hayatının rüyasını  yaşayacaktı.
     Zaman ilerledi.Sarp yollar,zemheriler,fırtınalar;Küçücük kanatlarını yormuştu.Artık müfderih değildi.Elma şekerine ne olmuştu?Sanırım saat on ikiyi vurmuş rüya bitmişti.Ve pufff... Karanlık bir ormandaydı.Aslında zaman gece değil gündüz deydi.Peki ya Güneş,Güneş  neredeydi?Korkunç çığlıklar kulağını tırmalıyordu.Sarmaşıklar ormanın her yerini sarmış ,adeta geçit vermiyordu.Şimdi tüm bedenini bir ateş sardı.Artık musallah taşına çok yakındı.İçindeki çocuk gözlerini yumdu.Bu çığlıklara dayanamayacakdı.Pollyanna, içinde ki pollyanna neredeydi?Derin bir nefes aldı ve içinden şunları geçirdi."Zaten pollyanna bir hikaye gerçek değil ki.Ben yıllardır boş bir lakırdı ile kendimi kandırdım"dedi.Şimdi yalnız,çaresiz,tek başınaydı.Korkuyordu yıllardır içinde sarıldığı çocuk ona ihanet etmişti.Çocuk ihanet edip gözlerini kapattığında onun umutlarını,hayallerini de yanında sonsuzluğa götürmüştü."Bir den ayağının kaydığını hissetti.Sanki bir şey onu içine çekiyordu.İçi ılık ılık oldu.Sağına soluna baktı.Neler olduğunu anlamaya çalıştı.Birden ayağını kaldırmak istedi.Ayağı ona itaat etmedi.Başını yere eğdiğinde acı gerçeği fark etti ".Aman Allahım "dedi .Burası bir bataklıktı.Çırpınmaya çalışmadı.Biliyordu her çırpınışında daha da hızlı batacaktı.O zaman belki bir nefes daha az alacaktı.Gökyüzüne baktı.Derin bir nefes aldı.Öfkelendi.İçindeki çocuğa kızdı.Onu bırakmasaydı şimdi bu bataklıkta olmayacaktı.Son anlarıydı.Eli kolu bağlanmış çaresizlik doruk noktasındaydı.Nasıl bir his di kabullenmek.O musallah taşına bile ulaşamayacaktı.Gözlerini yumdu.Bataklığın onu yavaş yavaş çekişini izleyecekti.Ağzı,Burnu bataklığa gömülüp; nefes alamayana kadar bekleyecekti.
  Şu an çok bedbah ve teessür içindeydi.İçinde bulunduğu çok müstesna bir durumdu.Sonu belliydi.Birden içindeki pollyanna dile geldi."Üzülme lütfen üzülme.Hayat sonsuz değil.Elbette her canlı bir gün ölümü tadacak.Kim bilir belki ağzın,burnun bu balçığa batıp nefes alamadığında sen sadece gök yüzüne bakabileceksin.Şu an seni yalnız bırakan kaybolan güneş ortaya çıkacak.Yada Gökyüzünden bir pencere açılacak kocaman bir pencere.Pencerenin açılışıyla ormanı bülbül sesleri saracak.Pencerenin ardında ki ışık o   kadar kuvvetli olacak ki seni çekip semaya yükseltecek.Sonsuz mutluluğa erişeceksin.Semaya yükselirken ışığın kuvveti gözlerini kamaştıracak.Sen gözlerini açamayacaksın.Yolculuğun bitip sonsuzluğa eriştiğinde büyük bir sürprizle karşılaşacaksın.Gözlerini açtığında içinde uyuyan çocuğu seni elinde kocaman bir elma şekeriyle beklerken bulacaksın.O çocukla beraber sonsuzlukta hep mutlu olacaksın"
   Pollyan na yine yapmıştı yapacağını.Ölümün soğuk nefesini bedeninde hissettiği an ortaya çıkmıştı.Şimdi neredeyse bura olduğuna şükredecek di.Çünkü içindeki çocuk sonsuzlukta kocaman elma şekeriyle onu bekleyecekti.:)

DELİMAVİ

                              

12 Ekim 2013 Cumartesi

CENNETİN KOKUSU

Manevi değerleri yitirdiğimizi düşünüyordu.Ona göre en önemlisi sevmek,sevmekdi...Yıllardır gözünün içine baktı ailesinin.Önemli olan maddi beklentisi değil sevgisiydi.Çünkü o küçük çocuk sevgiyle büyüdü.Ta yüreğinin derinliklerinde hissetti sevgisini.
      Yaşam sürprizlerle dolu.Beklemediği bir anda olmazsa olmazı yaşadı.Her şeyin tamam, eksiğinin kalmadığını düşündüğü anda yolları ayrıldı.Tek gerçeği ailesi ,ailesine olan bağlılığıydı.O ailesini bıraktı. Araya çok uzun yolları  koymayı bile göze almıştı.Hayata dair radikal kararlar almak kolay olmamıştı.Yaşadıkları onu güçlü bir kız çocuğu yapmıştı.Artık tamamen güçlü olmalıydı.
     Hayatını katagorilere ayırdı.Yeni yaşamı,annesi.Hayat devam ediyordu.Yeni insanlar.Farklı bir şehir,farklı bir kültür.Evet güçlüydü yaşadığı zorlukların hiç biri onu yıldırmadı.Her seferinde biraz daha güçlendi.Yaşadıkları tecrübe oldu .Yaşayarak öğrendi. Tek zaafı hasta olan annesiydi.
         Her telefon çaldığında içi kıpır kıpır  oluyordu.Bir gün yine yüreği ağzına geldi.Annesi hastaydı.Bir telefonla irkildi.Üç gündür gözlerini açamıyor,yürüyemiyordu.Kendine gelememişti.Bir çok doktor görmüş ama bir teşhis koyamamıştı.En çok canını yakan aradaki mesafeydi.Değilse kim tutardı onu.Kuş olsa da uçsa gitseydi.Hayat devam ediyordu.İş güç sorumluluk çocuklar.Ama  hiç birisi umurunda değildi.Yüreği yangın yeri .Yüreği küçük bir kuş gibi küt küt atıyordu.Tek düşündüğü annesinin  yanında olmaktı.Mesai saatinin bitişini zor bekledi.İlk işi otogara gidip bir yolcu bileti almak oldu.On sekiz  saatlik yol biter miydi?Didelerden akan damlalar yüreğinin acısını hafifletmiyordu.Apar topar bavulunu hazırladı.Kendini çok yorgun hissediyordu .Sessizce yatağına kıvrıldı.Üzerine yorganını çekti.Gözlerini kapattı.Tek dileği yorgun bedenini ,beynini dinlendirmek,içindeki sızıyı dindirmekti.Gecenin sessizliği yüreğini daha da çok dağlıyordu.Sabaha kadar yatağında debelendi.Tek dileği korktuğu anı yaşamamaktı.Sabaha kadar dilinden duayı düşürmedi.Sabahın ilk  ışıklarıyla  kalktı.Gözlerinin sızısı yüreğinin acısıyla eşit olmuştu.Korku ve heyecan karışımı bir duygu ile otobüsün hareket saatini bekledi.Otobüs hareket ettiğinde biraz daha mutluydu.Çünkü kavuşmanın başlangıcı o otobüse bindiği andı.Uzun soluklu bir yolcuk olacaktı.Yolculuk boyunca elinden kitabını düşürmedi.Asıl amacı kendini kitaba kaptırmak zamanın geçmesini sağlamaktı.En son hatırladığı kitap okumaktan gözlerinin yandığıydı.Kitabını bir kenara bıraktı.Ayağını koltuğun üzerine topladı.Başını küçük yastığıyla beraber cama yasladı.Camın kenarında Ay gece boyunca onu takip etti.Sanki” sakin ol ben buradayım,yanındayım” diyordu. Mevsim sonbahar artık havalar soğumuştu.İller arasında ki iklim farkı ,soğukluk bile onu etkilememişti.Bu nasıl bir his ki her şey önemsizdi.Mesafe azaldıkça heyecanı katbekat artıyordu.Onu görmek bir kez daha yaşarken görebilmek onu heyecanlandırıyordu.
   Sabahın  ilk ışıkları ile deniziyle buluştu.İçinden derin bir oh çekti.Mavi deniz onun tutkusu vazgeçilmeziydi.Sahil boyunca otobüsün camından tebessümle izledi denizi.İçine şimdiden bir huzur dolmuştu.Sabah saat altı sularında otobüs otogara girdi.Şimdi anneye kavuşma zamanı mı?Hayır maalesef değildi.Kayınvalidesi on beş gün içerisinde iki ameliyat geçirmiş hastanede yatıyordu.Belinde sekiz tane platin vardı.Kadıncağız yerinden sallanamıyordu.Evet ona ihtiyacı vardı.Ama annesi de hastaydı.Onu koklamalı nefesini hissetmeliydi.Otogardan direk hastaneye geçti.Doktorun gelip kayınvalidesini taburcu etme zamanını heyecanla bekledi.Kayınvalidesini hastaneden çıkardı .Eve götürdü karnını doyurdu.İlaçlarını içirdi.Artık heyecanı daha da artmıştı.Oğlunu babannesinin yanına bıraktı.Arabasına atlayıp annesine koştu.Annesini gördüğünde donup kaldı.Neredeydi o pespembe yanaklar.Sanki karşında bir ölü yatıyordu.Yüzü bembeyaz olmuştu.Pamuk şekeri gözlerini bile açamıyordu.”Anne “dediğinde kızım sen mi geldin diye bildi.Çaresiz ,masum küçük bir kız çocuğu gibi yavaşca  sokuldu annesinin  koynuna.Boynuna sarıldı.Derin bir nefes aldı.Ta içine çekti kokusunu.İçinden Allahım  sana şükürler olsun dedi.Bu nasıl  güzel  bir kokuydu.Yarı ilaç yarı ter ama mis gibi bir koku.Bu cennetin kokusu olmalı diye düşündü.Ve içinden dua etti.”Beni bu cennet kokusundan mahrum bırakma Allahım.”Hiç kıpırdamadan dakikalarca sarıldı annesine.O an onun için paha biçilmezdi.O da dakikalarca anın tadını çıkardı.
     Ama bir sorun vardı.İki anne de hastaydı.Kayınvalidesinin de ona ihtiyacı vardıSorun kayınvalidesinin belindeydi.Yarın öbür gün ayağa kalkabilirdi.Ya annesinin rahatsızlığı  beynindeydi.Her an her şey olabilir diye düşündü.Annesinin yanında olmalıydı.Ama diğerini de bırakamazdı.Bu çelişkili anı yaşarken annesine söylendi.İçinden “ah anne beni doğurup yetiştirirken şu vicdan duygusunu biraz daha az katsaydın ya”dedi.Bir çözüm üretmeliydi.Evet bulmuştu.Annesini alıp kendi evine getirdi.Bir tarafta kayınvalidesi bir tarafta annesi yatıyordu.Artık mutluydu.Cennetin kokusu onunlaydı.
   Hayatımızdaki tek realite ölüm.Onu neden bu kadar çok incitiyordu.Doğduğu şehri,çocukluğunu,geçmişini,her şeyi bırakıp giderken ,annesi ona şunları söylemişti.”kızım ben hastayım ölüm var kalım var.Beni bırakıp nereye gidiyorsun?”İşte bu nedenden dolayı her hastalık haberinde canı çok fazla acıyordu.Vicdanının  yükü bu sözlerden dolayı çok ağırdı.Annesi farkında bile olmadan o küçücük yüreğe kocaman bir yük yüklemişti.Nihai noktada cennetin kokusunu alamazsa ;bu yükün altında ömür boyu ezilecekti.


DELİMAVİ

27 Eylül 2013 Cuma

ÇOCUK KALDI

Bir çocuk kaldı yüreğimde
Gözlerinde boncuk boncuk yaşları ile
Elinde elma şekeri ,umutları ,hayalleri ile
Masum bir çocuk kaldı.

Bedeni büyüdü çocuğun
Ya yüreği ...Yüreği büyümeyen
Bir çocuk kaldı.
Büyümeyen çocukla;kocaman bedenimde
Minicik çocuğun dertleri acıları  kaldı.

Bulutlardan şekiller yaratan
Acılar dan umutlar
Elinde bez bebeği,
Rüzgarda uçuşan dağınık saçları ile
Küçük bir kız çocuğu kaldı içimde....

DELİMAVİ

21 Eylül 2013 Cumartesi

SENDE MASKENİ ÇIKAR

       Bembeyaz bir odadayım.Odanın her yeri beyaza boyanmış.Duvarlar,tavan ve taban...Odanın içerisinde insanlar dolu.Neden buradayız bilmiyorum. Aniden  odanın kapısı açılıyor.Beyaz bir ışık odanın içine doluyor
Herkes şaşkın neler olduğunu anlamaya çalışıyor.Birden bir ses yankılanıyor."Şimdi gözlerinizi beyaz bir kurdele ile  bağlayacağız.Kapının dışında uzun bir koridor var.Koridordan ilerleyeceksiniz.Koridorun sonunda bir masa ile karşılaşacaksınız.Masanın üzerinde maskeler olacak.Farklı şekilde mutluluk maskeleri...Siz sadece maskelerinin şeklini rastgele seçebileceksiniz.Maskelerinizi yüzünüze takacaksınız.Hiç kimse birbirinin yüzündeki maskeyi göremeyecek.Dışarıya çıkacaksınız.Hedefiniz mutlu olmak.Maskeleri çıkarma zamanına siz karar vereceksiniz.Maskenizi  çıkardığınızda herkesin maskesini görebileceksiniz"Yankılanan ses durduğunda hepimizin gözlerini beyaz bir kurdele ile bağladılar.Elimizle duvarı kontrol ederek dar bir koridordan geçtik.Koridorun sonu karanlıktı.Herkesin hedefi farklı şekilde olan mutluluk maskesini alıp yüzüne takmadı. Bu beyaz ,saf umut veren odadan sonra koridorun sonu karanlıktı.Göz gözü görmüyordu.Herkes el yordamı ile masanın üzerinde bulunan maskeden aldı yüzüne taktı.Maskeler takılınca o ses yine duyuldu."Evet artık hayat sizin şimdi gidin ve mutluluğu yaşayın"
    Herkes ayrılmıştı.Kendine farklı yollar farklı hayatlar seçecekti.Ama tek hedefimiz.Yüzümüzdeki maskelerin hakkını vermek mutlu olmaktı.Yıllar geçti herkes bir çok şey yaşamıştı.Sırtında ağır yükler taşımıştı. Zaman ilerledikçe yükler ağır gelmeye başlamıştı.Yılların ağırlığı ile etraf yavaş yavaş kararmaya başladı.Artık güneş eskisi gibi parlamıyor.Bulutlar eskisi gibi masmavi değildi.Yıldızlar ışıklarını kaybetmişti.Etrafta  renge renk çiçekler vardı.Ama o çiçekler artık mis gibi kokmuyordu.İnsanların yüzünde garip bir tebessüm vardı.Ama bu tebessüm mutluluk tebessümü değildi.Bir şeyler eksikti.Taşıdığımız acı,çaresizlik,tutsaklık...Gözlerimizi beyaz kurdele ile bağlayıp çıktığımız bembeyaz oda neredeydi?
Birden  o ses aklıma geldi ."Hedefiniz mutlu olmak.Maskeleri çıkarma zamanına siz karar vereceksiniz.Maskenizi  çıkardığınızda herkesin maskesini görebileceksinizBardağın taştığı son noktaydı.Sabır kalmamış yürek acıyordu.Hiç kimse engel olamıyor yürek yanıyor,yürek kanıyordu.Artık maskemi çıkarma zamanı gelmişti.Bu duyguları hissederken bir den kendimi o koridorda buldum.El yordamı ile koridoru izledim.Koridor beni bir odaya götürdü.Odada yalnızdım hiç kimse yoktu.Ben yıllar sonra maskemi çıkarmaya karar vermiştim.Benden başka kimse bu kararı almamış mıydı.Ben bunu düşünürken duvarda pir pencere açıldı.O ses tekrar duyuldu."Şimdi bu pencereden dışarı bak" dedi.Ben mutluluk maskesi takmıştım ,Mutlu olmak istemiştim neler oluyor? dedim."İzle dedi sadece izle"
   Pencereden dışarıyı izlerken gözlerime inanamadım.Sanki gözlerim yuvalarından fırlayacaktı. İnsanlar günlük rutin hayatlarını yaşıyorlardı .Bize bu beyaz odadan çıkarken bir maske verilmişti.Biz bu maskenin ne maskesi olduğunu görmedik.Sadece mutluluk maskesi olduğuna inandık.Amacımız ne olursa mutlu olmaktı.Şimdi pencereden görüyorum ki herkesin yüzünde ki maske farklı.Kimisi üzgün,kimisi öfkeli,kimisi mutsuz,kimisi kırgın vs. .Galiba bu kader dedikleri şeydi.Biz hayata mutlu olmak için çıkmıştık.Gözümüzü kapatıp seçtiğimiz maske ise yaşayacağımız kaderdi.Mutlu olabileceğimize inanıp hep direndik hep direndik.Taki maskenin ağırlığını yüreğimizde hissedip çıkarmaya karar verdiğimiz o  ana kadar.Yüzümüze taktığımız maske neyse onu yaşayamaya mecburduk.Sadece iyi bir polyanna olup mutluluk oyunu oynadık.
   Şimdi sen de düşündün mü yüzündeki maske nedir.Maskeni çıkarıp hangi maske olduğuna bakabilecek  cesaretin var mı?
    Belkide maskelerimizi çıkardığımız da gerçek mutluluğu bulabileceğiz.Mutlu olmak için yaşamayacağız.Kendimiz olduğumuz için;  kendimiz için yaşayıp mutlu olacağız.Cesaretin var mı? hadi sende maskeni çıkar.Bakalım neymiş yüzündeki maske.Belki de bu senin mutluluğu yaşaman için bir fırsat olacak.Maskeni çıkarmadan  hissettiğin duygu mutluluk;elinde ki maske de mutluluk maskesi ise çok şanslısın.Yaşama; kadere karşı bir sıfır önde başlamışsın demektir.


DELİMAVİ

13 Eylül 2013 Cuma

GÜNBATIMI

      Karmaşık yorucu bir hafta….Üzerimde haftanın  yorgunluğunu taşıyorum .Şimdi bir şeyler yapmalıyım.Artık kendimi dinleme zamanı diye düşünüyorum.
      Hava çok sıcak.Üstüme beyaz puanlı  yerlere kadar uzanan elbisemi  giyiyorum..Başıma kocaman bir şapka takıyorum.Şapkamın üzerini  up uzun rengarenk  tüllerle süslüyorum.sırt  çantamı alıyorum.Evden çıkıyorum.Pespembe renge  boyanmış önünde siyah renkli sepeti olan bisikletime atlıyorum.Bisikletimi iki yanı ağaçlarla bezenmiş yolda sürüyorum.Sıcak rüzgarlar yüzümü okşarken şapkamın arkasındaki tülleri kelebek gibi süzdürüyor.Üzerimdeki askılı beyaz puanlı uzun elbisem rüzgarla dans ediyor.Gözlerimi kapatıyorum esen rüzgar bana yasemin kokularını getiriyor.Derin bir nefesle yaseminlerin kokusunu içime çekiyorum.Sıcak esen rüzgar eşliğinde deniz kıyısına geliyorum.Pembe renge boyanmış . önünde siyah sepeti olan bisikletimi bir muz ağacının yanına koyuyorum.Kum taneleri gündüz Güneşin  ışınlarından nasibini almışlar.Isınan  sıcak kum taneleri parmak arası terliğimden içeri giriyor.Ayaklarım sıcak kum taneleri ile oynaşıyor.Başımdaki kocaman şapkayı çıkarıyorum.Kumların üzerine koyuyorum.Sırt çantamı yere koyuyorum.Kumların üzerine oturuyorum.Artık güneş yorgun.Yavaş yavaş ısısını ışığını kaybediyor.Gözlerimi kapatıyorum.Serin esen deniz rüzgarını bedenimde hissediyorum.Sırt çantamdan Küçücük çay termosumu çıkarıyorum.Bardağımı dolduruyorum.Güneş artık yavaş yavaş denize düşüyor.Gök yüzü üzgün .Üzüntüden kıp kızıl olmuş.Aslında farkında değil az sonra kocaman daire olan kıp kırmızı  güneş  denizin içinde kaybolacak. Ay ve  yıldızlar yerini alacak.Çayımı yudumlarken serin rüzgarlar eşliğinde güneşin batışını izliyorum.Doğa sakin sessiz deniz çarşaf gibi…Yıldızlar yavaş yavaş parlıyor.Gökyüzünde   yarım  Ay.Ben çayımı yudumlarken günün bitişini gecenin başlayışını yaşıyorum.Yakamozlar denize  düşüyor .Sanki ateş böcekleri gibi parlıyorlar.Akşamın oluşuyla rüzgarların serinliğini hissediyorum.Güneşin ışığıyla yanan kumlar yavaş yavaş soğuyorlar.Hava iyice kararıyor.Eylül ayının ortalarındayım. Saatin ilerlemesiyle rüzgar bedenimi üşütüyor.Deniz kıyısında çalıları topluyorum.Akdeniz de kumsalda küçük bir ateş yakıyorum.Ateşimin ışığı gökyüzündeki Aya Yıldızlara eşlik ediyor.Ben ateşimin ısısı ile bedenimi ısıtıyorum.Bu arada yakamozların dansını izliyorum.Yavaş yavaş sönüyor ateşim.Artık eve dönme zamanı geliyor.
  Ben deniz kıyısında günün bitişini gecenin oluşunu böyle izlerken….Bir bakmışım ki  beynim  dinlenmiş.Haftanın yorgunluğunu üzerimden atmışım.Ruhum sakinleşmiş.Pembe bisikletime binip evimin yolunu tutuyorum.Gece başımı  yastığıma koyuyorum.Gün batımını yıldızları,ayı yakamozları düşünüyorum.Beynimin dinlendiğini hissediyorum.Bedenimi dinlendirmek için gözlerimi kapatıyorum.Derin bir uykuya dalıyorum.


DELİMAVİ





7 Eylül 2013 Cumartesi

NEDEN VAZGEÇEMEZ BÜLBÜL

    Bir anne bebeğinden asla vazgeçemez.Bebeği annesinin  şefkatine,ilgisine,kokusuna muhtaçtır.Anne olmazsa bir hiç olur.Yaşaması için  her bebeğin bir anneye ihtiyacı vardır.Anne bebeği için sabahlara kadar uyumaz.Bebeğinin karnını doyurmadan kendi karnını doyurmaz.Annenin tek odak noktası bebeğidir.Yedirir içirir,besler, büyütür.Annenin bebeği çocuk olur,genç olur,anne, baba olur .Anne bebeğinden  çocuğundan yine de vazgeçemez.
   Zaman geçer insan yavrusu  büyür insan olur.Karşı cinsle buluştuğu an  hayatının dönüm noktasıdır.Yeni bir başlangıçdır.Çünkü o aşık olur.Aşk bir çoğunun tarif bile edemediği bir kelimedir.Bir çoğu bilmez aşk nedir?Bir tutku mudur aşk .Belkide bir bağımlılık.Adı sana göre bana göre değişir.
   İnsan aşkı için nelerden vazgeçebilir.Önce sabahlara kadar onu gözünü kırpmadan besleyip sallayan,ömrünü ona adayan annesinden vazgeçer.O kadar aşıktır ki kendi kişiliğinden vazgeçer.Kendi başına kararlar almaz artık bir kukladır.Kendi duygularından vazgeçer.Yaşamak istediklerinden hayallerinden vazgeçer.Artık altın bir kafese konan bir bülbüldür.Kafesin altın oluşu cazip gelir.Kafes altından da olsa ne kıymeti var.Bülbülüm bir tutsaktır.Gün gelir o güzel sesiyle şakımayı bırakır.Malesef özgürlüğünden  vazgeçer.Tek dünyası aşkıdır.Aşkı olmadan yaşayamaz.
   Bülbül gülünü  hep kafesinden  izler.Ulaşmaya çalışır ulaşamaz.Parmaklıklardan uzanır gülüne kanadına dikeni batar.Canıyanar Bülbülün.Hep uzaktan izler gülünü.Günden güne kokusunu kaybeder gülünün.Bülbülün şakıyan sesi  yoktur artık.Damlayan göz yaşları gülün yaprağına, toprağına  düşer.Hiç aldırmaz gül.Bülbülün her damla göz yaşıyla biraz daha büyür.Artık elindedir bülbül.Koymuştur altın kafese uçamaz kaçamaz.Bülbülüm her çırpınışında bir parça düşer içinden.Gün geçtikçe yavaş yavaş ölür aşkı gün gelir biter.Yitirdiklerini düşünür bülbül.Aşkı için vazgeçtiklerini....Kişiliğini,hayallerini,umutlarını,özgürlüğünü düşünür
  Gül artık onun için gülü değil bir güldür. Her gün gülü görmeye alışmıştır.Gülle  beraber büyümüştür.Başka bir gül görmemiştir bülbül.Hiç durmadan  çırpınır.Her çırpınışında minicik yüreği hüzünle atar. Bir gün kafesinin kapısını açar.Çırpındıkça kanatları kuvvetlenmiş yüreği katılaşmıştır.Bülbül önce  altın kafese bakar.Sonra gökyüzüne bakar.Bir de yıllardır dokunamadığı koklayamadığı güle bakar.Küçük bir kanat çırpışıyla gülün dalına konar.Gülün dikeni yüreğine batar.Canı yanar.Yüreği kanar.Yıllar önce gülü için kişiliğinden,hayallerinden, umutlarından özgürlüğünden vazgeçmiştir bülbül. Tüm duyguları bitmiş. Canı yanmış yüreği kanıyorken neden gülden vazgeçemez?Artık kendine hep bu soruyu sorar.

DELİMAVİ


3 Eylül 2013 Salı

HAYATIN SONBAHAR

       Doğanın sancısıdır sonbahar.Yeni bir umut mudur?Yoksa bir son buluş mudur?
  Sonbahar bana hayata tutunmak isteyen insanları anımsatır.Ağaçlar insanlar;ağaçlardaki yapraklar ise hayattırAğaçlarda ki yeşil yapraklar yavaş yavaş sararmaya başlar.Rüzgarlar eser fırtınalar kopar.O sararan yaprakların hiç sansı yok gibi görünür.Tüm bu değişim onların sonu olacaktır.Onlar ağaçtan kopacak  istemese de düşecektir.
    Ama madalyonun iki yüzü yok mudur?Her sonbaharda yapraklarını yitiren onlardan vazgeçmek zorunda kalan ağaç hala ayaktadır.Toprağa kökleri ile sımsıkı sarılmış.Hala bir umudu var.Biliyor ki kış gelecek.Lapa lapa kar yağacak.Kar her yeri beyaz bir gelin gibi süsleyecek.İnsanlar karın güzelliğinin  görsel  olarak tadını çıkaracak.Ağacımız suyunu alacak.Aslında karın yağışı,eriyip yok oluşu ağacımıza bir umut olacak.Çünkü onun ardından bahar gelecek.Doğa yeşile bezenecek.Rengarenk kelebekler uçarak gökyüzünü süsleyecek.Bir uğur böceği  belkide senin omzuna konacak.Onu avucunun içine alacaksın gözlerini kapatacaksın.İçinden bir dilek tutacaksın.O minicik uğur böceği senin umudun olacak.Rengarenk çiçekler açacak.Önce güzellikleri ile gözlerini doyuracak.Her yere kokularını dağatacaklar.Sen gözlerini kapatıp derin bir nefes alacaksın.Mis gibi kokan çiçekler o an ruhunu besleyecek.Sen baharın keyfini görsel anlamda çıkaracaksın.Ağacımız ise can bulacak.İstemeden de olsa yitirdiği yapraklarına kavuşacak.
    Aslında hayatın bir sonbahar .Büyük bir sancı....Bir bakacaksın hayatında  her şey yolunda gidiyor.Hiç ummadığın anda sana bir oyun oynayacak.Her şey tersine dönecek.Acıyı umutsuzluğu,çaresizliği yüreğinin ta derinliklerinde hissedeceksin.Ama ölmeyeceksin .Her düştüğünde biraz daha güçlü kalkacaksın. Zaman zaman yaşadığın hayal kırıklıkları senin yarın için umudun olacak.Her yaprak dökümü yeni bir başlangıç.Her acı mutlu bir sonun başlangıcı olacak.Yavaş yavaş  ilerleyeceksin .Sabırla çıkacaksın merdivenin basamaklarını.Hayatında yaşadığın her sonbahar bir kış getirecek.Kış seni güçlendirecek.Kıştan sonra ise ilkbahar...
    Yeni bir başlangıç olmak zorun da.Eğer hala yaşıyorsan hala nefes alıyorsan ağaçtan ne farkın var?İstemeden kaybettiklerini kazanmak için savaşacaksın.Sen sımsıkı hayallerine sarılacaksın.Hayallerinden vazgeçmeyeceksin.Senin hala bir umudun olacak.

DELİMAVİ

25 Ağustos 2013 Pazar

HAYATA İNAT

    Şimdi ben kazanıyorum hayat hem de sana inat.Takılmıyorum düne dün dünde kaldı.Geriye baktığımda yakınmıyorum.Çünkü dün ne istemişsem bu gün daha fazlası benim avuçlarımın içinde.
  Çok sınadın beni hayat.Her kalktığım da bir çelme daha taktın.Dizlerimi belimi büktün  ama başım hala dimdik.Şimdi yere daha sağlam basıyorum.Kederlerle yoğurdun yirmili yaşlarımı.Acılar yüreğime taş gibi oturdu.Sen hayallerimi,umutlarımı,toz pembe rengimi çaldın.
     Aslında farkında değilmişim.Sen bana çok büyük iyilik yapmışsın.Geriye dönüp baktığımda  bulunduğum yere ben bile inanamıyorum.Yıllar önce karşıma bir falcı çıksa bana bu günleri söyleseydi herhalde çok gülerdim..Sen bana çelme taktıkça ben imkansızı başardım.Hedeflerimi büyüttüm.Sen vurdukça ben büyüdüm.Göz yaşlarımı içime yüreğime akıttım.Her damla bir göl oldu içimde.Sığdıramadım yüreğime.Çoştu sel oldu
    Şuan sahip olduğum her şey benim için çok değerli.Sen onları bana altın tepside sunmadım hayat.Ben onları dişimle tırnağımla sana inat elde ettim.Kozasından çıkamaya uğraşan bir kelebek.O cılız kanatlarıyla kozadan çıkmaya uğraşırken kanatları güçlenir.Kanatları güçlensin ki kolay uçsun.Evet kelebek gibi oldum.Sen beni her zorladığında benim bedenim ruhum güçlendi.
    Bu gün daha acımasızım.Daha başım dik.Yere daha sağlam basıyorum.Yolun yarısındayım.Aslında en güzel en tehlikeli yaşımdayım.Çünkü sana karşı bugün gözüm daha kara hayat.Yirmili yaşlarımda mantığımı kullanamadım.Şimdi duygularım nerede onları sen nereye kaldırdın?Hani dedimya en tehlikeli yaşımdayım.Sen beni acılarla yoğurdun hayat.Her acı yüreğimde bir kör nokta oluşturdu.Ben ödün verdikçe sen benden çaldın.Artık ödün vermemeyi öğrettin.Sayende duygularımı değil mantığımı kullanmayı öğrendim.Şimdi senden ne istediğimi biliyorum .Çok da umurumda değilsin hayat.Allahtan tek dileğim sağlık.
   Yeni bir oyun kurdum  hayat.Baş rollerinde ise ben.Hemde sana düne inat...Ben kazanıyorum .Ben kazanıyorum hayat.Oyunu kazandıkça daha iyi görüyorum.Aslında çok da kötü değilmişsin.Seni yaşamak güzelmiş be hayat.Gökyüzündeki bulutlarınla güzelmiş.Gökyüzünde bulutlu bir günde birçok şey görüyorum. Bana benzetiyorum bulutları.Güneşe,Çiçeğe,Aya,Meleğe benzetiyorum.Bulutlar çok eğlenceliymiş hayat.Engin mavi deniz...Onu her gördüğümde özgürlüğümü hissediyorum.Uçsuz bucaksız.Dalgarın da öfkemi coşkuyu görüyorum.Bazen sessiz bazen hırçın.İçimdeki çocuğu yaşıyorum.Bedenimde rüzgarlarını hissediyorum.Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıyorum.Ta içime çekiyorum.Sanırım farkına varamamışım.O rüzgarlar ne kadar güzelmiş hayat.Ağaçların,çiçeklerin,böceklerin şimdi başka bir güzel.Oyunu ben kurdum hayat hemde sana her şeye herkese inat.Şimdi ben kazanıyorum.

  DELİMAVİ

24 Ağustos 2013 Cumartesi

SEN DE İÇİNDEN BİR RENK TUT

    Dünyada her şeyin bir oluş nedeni var.Güneşin,Ayın,Yıldızların...Hatta bizim bile bir oluş nedenimiz var.Yaşadığımız bazı şeylere o an isyan eder tepki gösteririz.O an yaşadığımız olayın yaşanmasının bir nedeni olduğunu düşünemeyiz.Öyle bir an gelir ki şunu bile söyleye biliriz.İyi ki o an onu yaşamışız.Görürüz ki yaşanması gereken onlarmış.
 Renklerin bile bir oluş nedeni var.Kırmızı,beyaz,mavi,yeşil.Hayat siyah ve beyazdan ibaret değil.Arada gri de var.Her renk hepimiz için farklı anlamlar taşır.
   Şimdi içimden bir renk tutuyorum.Tuttuğum renk kırmızı.Dünyadaki bütün elmaları toplamak istiyorum.Topladığım elmaların tümünü elma şekeri yapabilmek...Aslında ne elmaların ne de kırmızının bir önemi var.Önemli olan dünyanın tüm elma şekerlerini dünyada ki tüm çocuklara ulaştırabilmek.Onlar kırmızı elma şekerlerini yüzlerine bulaştırarak yiyecekler.Bense gözlerindeki mutluluğu görebileceğim.
     Hadi sende içinden bir renk tut.Hangi renk senin için ne demek?

DELİMAVİ

21 Ağustos 2013 Çarşamba

MİMİK YÜREKLER

      Yeni bir başlangıç.Yeni bir dönem yaklaştıkça içimde ki heyecan artıyor.Çember daralıyor .Şimdi küçük yüreklerimle buluşma heyacanını daha yoğun hissediyorum.Kalbim biraz daha hızlı çarpıyor.
           Her yeni dönem başı benim için bir işkence.Her yıl yenileyen zorluk.Eğitim yılının yaklaşık bir ayı insanı bazen çıldırma noktasına  getiriyor.Sınıfta yaklaşık 20-25  öğrenci.Herkesin gözünde bir kaygı,neler oluyor.şimdi ne olacak bakışı.Ya yürekleri  kaygıdan küçük bir kuş gibi gümbür gümbür atıyor.Korkuyorlar çünkü evlerinden ailelerinden  ilk kez ayrılacaklar.Ağlayanlar,sınıftan kaçmak isteyenler,yerlerde yuvarlananlar oooooo  neler neler.
       Yaklaşık 2 yıl önce yaşadığım olay bazen aklıma gelir hala gülerim.Erkek öğrencimin biri oryantasyon haftasında annesi ile sınıfa geldi.Sınıf mevcudum 26.Büyük yaş grubu benim sınıf.Bir müddet sonra diğer çocuklardan da" bizim annemiz nerede" diyenler oldu.Kibar bir ifade ile anneyi sınıftan çıkardım.Öğrencim annenin sınıftan çıktığını farkettiği an koptu.Çığlık bağırma.....Ona sımsıkı sarıldım."Bak ben buradayım korkma seni ben bırakmayacağım  bırakmam" dedim.Korku ile gözlerimin içine baktı.Yüreği kuş gibi çarpıyordu.Titriyordu adeta bu durum benim için zordu.Ama çocuklarım için bunu aşmalıydım.Her şeyden önce bana güvenmesini kendini güvende hissetmesini sağlamalıydım.Ben onu sımsıkı sararken derin bir nefes aldı."Annem nerede öğretmenin "dedi.Okulumuz iki katlıydı.Benim sınıfım ise okul bahçesine bakıyordu.Okulun bahçesinde ise çocuklarını endişe ile bekleyen veliler vardı."Sakin ol bak annen bahçede seni bekliyor" dedim.Israrla annesini görmek istedi.Ona eğer sakin olursa annesini göstereceğini söyledim.Aniden sustu.Sanki az önce bağıran ortalığı ayağa kaldıran o değildi.Ona söz verdiğim gibi pencerenin  önüne götürdüm.Annesini görmesini sağladım.Aman allahım birden bir çığlık feryat ediyor."Allhımmmmmm öğretmennnnnnn,kalbim.ay kalbim,benim kalbim var sen anla  mı yormusun bırak beni.Anne kalbime bir şey oluyor.Öğretmen bırak şimdi kalbim duracak.Birden şaşırdım.Anneyi görene kadar sakinleşmişti.Tamam dedim şimdi annesini dışarıda gördüğünde kendini daha da güvende hissedecek.Ama döktüğü diller yaşının çok üzerindeydi.6 yaşındaki çocuğun gücünü o an kontrol etmekte çok zorlandım.Dönem başında bunun gibi birçok şey yaşıyorum.
   Ama en büyük sermayen sevgim.Onlar sevildiklerini önemli görüldüklerini fark ettiklerin de her şey çok kolay.Önce sevmeyi öğreniyorlar.Beni seviyorlar.Okulu seviyorlar.Gün geçtikçe bağlanıyorlar.Öyle bir an geliyor ki ben onlarla konuşmadan anlaşabiliyorum.Onlara baktığımda ne demek istediğimi anlıyorlar.Zaman ilerledikçe velilerimden şunu bile duyuyorum"öğretmenim sizi kıskanıyorum.Evde beni hiç dinlemiyor.Sizi benden çok seviyor."bir yıl küçük yaş grubunda bir öğrencim vardı.Gözlerimin içine hayran hayran bakardı.Bir gün yanaklarımı minik ellerinin içine aldı.Onu dinlememi istiyordu.Bunu hep yapardı.Onu dinlediğimden emin olmamı isterdi.Henüz daha dört yaşındaydı."öğretmenim "dedi."Efendim hayatım" dedim."
"sana bir şey söyleyeceğim."O kadar ciddiydi ki söze nasıl başlayacağını bilemiyordu."Biliyor musun ben sana aşık oldum ama bunu babama nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum"O an ben bir kahkaha attım.Duyguları ile dalga geçtiğimi düşünüp bana öfkelendi.Ve bir eğitim yılı boyunca o benim küçük aşkım oldu.
   Evet dönem başı taşlar yerine oturana kadar çok zor.Mesleğimin en güzel yanı onlar hiç bir karşılık beklemeden hiç bir çıkarları olmadan seviyorlar.Minicik yüreklerinde öğretmenlerine kocaman yer açılıyor.Öğretmenleri herkesten her şeyden önemli oluyor.Ben ise bana bir hamur verildiğini düşünüyorum.Bu hamurlara güzel  şekiller vermeliyim. Verdiğim şekiller onlarım hayatlarını oluşturacak.Onların beklentisiz,çıkarsız,karşılıksız sevgilerini gördükçe;hamurlarımı sevgi ile yoğuruyorum.Bunun için çok ama çok şanslıyım.Hepsi ile kocamannnnnn bir yüreğim oluyor.

DELİMAVİ

19 Ağustos 2013 Pazartesi

ZAMANINDA YAŞAMAK

     Hayatımızı zamanında yaşamak.Düşündüğüm de kulağıma o kadar hoş geliyor.Hangimiz yaşadık zamanında hayatımızı.Ertelemeden,ödün vermeden,düşünmeden içimizden geldiği gibi hangimiz yaşadık.Yada sadece kimseyi düşünmeden kendimiz istediğimiz için isteklerimizi hangimiz yaptık.
  Yıllar geçtikte sorguluyorum bunları.Çocukluğumu gençliğimi,evliliğimi, sorguluyorum.Çocukluğum ömrümde hatırladığım en güzel yıllarım.Gece yarılarına kadar sokaklarda top koşturduğum,okuldan heyecanla gelip çantayı kapının önüne bırakarak seksek,yakan top, birdir bir oynadığım yıllar....Bu oyunların yanı sıra erkek Fatma gibi mahalledeki erkek arkadaşlarımla uzun eşşek oynadığım,bilyelerle oynadığım yıllar.ne güzelmiş çocukluk.Tadı varmış hayatın.Sırtını dayadığın bir baba varmış.Sorumluluk yok hayat sadece kendim içinmiş.
   Zaman ilerledikçe her şey değişti.Ne zamanında yaşaya bildik hayatı.Nede kendi istediğimiz için yaşadık.Ergenlik dönemimizi mahalle baskısı ile geçirdik.Aslında biz zamanımızda hiç ergen olamadık ki.Komşu ne der?  o ne der bu ne der?Aman kısa giyme,başını ört,açık seçik giyinme.Oysa günümüzde gençler ne kadar çok şanslı.Şimdi "aman ergenler,psikolojileri bozulmasın"işte bu bahane ile bırakın hayatı zamanında yaşasınlar.Geçmişe inat gençliklerinin tadını çıkarsınlar.
  En zoru evlilik.Eğer hayata eşinle aynı pencereden bakamıyorsan yandın.Senin beklentilerin onun istekleri farklıysa işin zor.Küçük şeylerle mutlu olabiliyorken  o küçük şeyleri yaşayamamanın acısı tarif bile edilemez.Sen küçük beklentilerine karşılık olarak"daha yaşımız genç ileride yaparız" cevabını alıyorsan tabi ki hayatı zamanında  yaşayamıyorsun.Evlilik ben demek değil biz demek.Tek ruh olabilmek aynı pencereden hayata bakabilmeyi başara bilmektir.Bunu çiftlerden biri unutuyor kendi eski hayatını yaşıyor ise evliliğin getirdiklerini zamanında yaşayamıyorsun .Zaman acımasız zaman zalim .İçindeki heyecanı umutları yavaş yavaş öldürüyor.Sen bile yitirdiğin duyguların farkına varmıyorsun. Koşullanıyorsun eksiklere yaşayamadıklarına alışıyorsun. Artık bir çoğu  senin için önemli olmuyor.Zaman acıları sancıları azaltıyor.Çünkü hayat zamanında yaşamadıklarından dolayı beklememeyi  öğretiyor.Eşin için yaşıyorsun,Çevrendekiler için yaşıyorsun.
         Bitmiyor zamanında yaşayamadıkların…Bir de anne olduysan yandın.Bunun neresi kötü diyeceksiniz.Annelik kadar kutsal annelik kadar güzel ne var ki?Haklısınız da işte o saatten sonra kendiniz için zamanında hiçbir şeyi yaşayamıyorsunuz.Tek odak noktanız,beklentiniz,sığındığınız limanımız çocuklarınız.Bundan sonra hayatı zamanında yaşamayı bırakıp sadece onlar için yaşıyorsunuz.
   Sanırım beceremedik yaşanması gerekenleri zamanında yaşamayı.Kendimizi düşünmedik isteklerimizi ,beklentilerimizi…Zaman ilerlese de yılların bizden birçok şeyi götüreceğini bilemedik.Sımsıkı sarılamadık zamana…Zannettik ki yıllar  geçse de her şey yerinde sayacak.Duygular istekler beklentiler,heyecanlar hiç dinmeyecek.Zamanında yaşayamadıklarımızı kaldığımız yerden yakalayıp yaşamaya devam edeceğiz.Yolun yarısına geldiğimizde tüm bunları sorgulayacağımızı bilemedik.Yıllar geçtikçe geriye bakıp kendimiz için yaşadığımız tek zamanın; çocukluğumuzda yaşadıklarımız olacağını bilemedik.
          Şimdi ise yaşanması gerekenleri  zamanında yaşayıp yaşayamayacağımı düşünmüyorum.zaten artık bunun çok da öne mi yok Aşık Veysel'in de dediği gibi “uzun ince bir yoldayım gidiyorum gündüz gece”ama nereye galiba bunu da zaman gösterecek.Biz de göreceğiz.

DELİMAVİ


                                                                                   

14 Ağustos 2013 Çarşamba

PAMUK İPLİĞİ

      Aslında ne kadar çok kaptırdık kendimizi...Hayata,kavgalara,hırslarımıza,arzularımıza,paraya her şeye kaptırdık.Zaman zaman araçlarımızı amaç yaptık.Hiç düşünmedik ne anlamı vardı?biz değil miydik hayata gözümüzü yumduğumuz da bir varmış bir yokmuş olacak.Tabi ki bizdik.
    Bir kadın gördüm.Bacağındaki varisleri,yüzünde ki çizgileri,yüreğinde ki acılarıyla yaşayan bir kadın.Yaşamı boyunca hiç yakınmadı.Şikayet ermedi halinden.Sanki taştandı tüm bedeni  ve yüreği hiç ah etmedi.Hayata sımsıkı sarıldı .Kahkahaları ile yaşama sevinci ile herkese örnek oldu..Çocukla çocuk,gençle genç,yaşlı ile yaşlı oldu.Hiç mi? canı yanmamıştı.Bir insan nasıl bu kadar güçlü olabilirdi ki .
        Yıllar sonra hayat ona bir oyun daha oynadı.Beyninde bir ur vardı.Ben bu oyunu öğrendiğimde onun kadar güçlü olamadım.Uykularım kaçtı.Yüreğimin ta derinliklerinde bir sızı hissettim ama bu haksızlıktı.Bu kadar yükten sonra bu olmamalıydı.O yine başı dik hep şunu söyledi'.Allah'tan geldi .Allah'tan gelene razıyız.Zaten bir gün ölmeyecek miyiz?Bu nasıl bir yürekti?Yada iyi bir oyuncu muydu?İçindeki kaygıları,korkuları,acıları çevresindekilere hissettirmeyecek kadar iyi bir oyuncu...Hep korktum bu başındaki urdan dolayı onu kaybedeceğinden korktum.
   Bir operasyon geçirdi.Kafasının her yerini kaplayan bir demir taktılar.O dört demir alnını ve kafa tasının arkasını adeta çivi gibi deldi.Hiç ah etmeyen hiç yakınmayan kadın çok acı çekti.Evet aslında taş değildi bedeni yüreği taş değildi.İlk kez gözlerinde acıyı gördüm.Çaresiz kıvranırken yüreğim parçalandı,içim yandı.O an onun için  bir şeyler yapabilseydim.Ama yapamadım.Başında ki demirle operasyon zamanını beklerken o çocuklar gibi kıvrandı.Ben didelerim den akan boncuklara engel olamadım.O başını delen demirlerin yerini kıvranak (burası burası çok acıyor )diyerek gösterdi.Benim ise o an içim kıyıldı,canım yandı.Sadece bir elimle başındaki demirleri tutabildim ve arkasından sımsıkı elini tuttum.Yaşlarımı görmesin istedim.Bir amca fısıldadı kulağıma 'kızım kendine gel .Sen güçlü ol seni böyle görmesin'Ama o koca çınarım böyle kıvranırken ben nasıl güçlü olabilirdim.Derin bir nefes aldım.Beni dinlemeden didelerden süzülen yaşları elimin tersiyle sildim.Önünde diz çöktüm 'az kaldı dayan' dedim.O an sanki yıllar sürdü.Operasyon bitti.Acı bitti.Hayalinde hep bir şey kalacaktı.Canı hiç yanmayan hayatı boyunca hiç ah etmeyen koca çınarımın didelerinde ki o acı .;ben bunu ömrüm boyunca unutabilecek miydim?
     Aslında biraz rahatlamıştım.Onu koca çınarımı tedavi ettirmiştim. Belkide bu rahatlık vicdanen sorumluluğumu yerine getirmenin rahatlığıydı.Ben artık ona çok dikkat etmesini,kendini korumasını söyledim.
        Şaka gibiydi hayat.Tedaviden yaklaşık 20 gün sonra kardeşimin telefonda titreyen sesiyle irkildim. Bana şunları söylüyordu'abla annem bahçede çalışıyormuş.Yamaç olan bahçeden babam dolu fındık çuvalını yuvarlarken çuvalla beraber kocaman bir taş yuvarlanmış.Taş annemin başına düşmüş.Annem olduğu yerde bayılmış,Başı çok kanamış.Komşu köy  deymiş arabasıyla hastahaneye getiriyormuş.Bana telefon ile haber verdiler.Ben ambulans gönderdim.Sen neredesin.'Bütün bedenim titredi o an.Birden karanlıklar içinde kaldım neredeydim nereye gitmeliydim ne yapacaktım şimdi.Elim ayağıma dolandı.Birden nefes alamadığımı hissettim.Boğazıma bir şeyler düğümlendi.Dizlerimin bağı çözüldü sanki.Evde değil dışarıdaydım.Kaldırıma oturdum öylece kaldım.O an aklımdan geçen "zaten o başından yeni bir operasyon geçirdi"oldu.20 kmlik yol bana çok  uzun geldi.Hastahanenin önünde kardeşimin yüzündeki o acı dolu bakışı gördüm.Allahım dedim her şey bitti.Sadece "ne oldu" dedim oda bana eli ile göstererek" içeride"diyebildi.Korku ile içeri girdim.Filmler çekilmiş tahliller yapılmıştı.Her şey pozitif çıktı. Bir sorun yoktu.Başına yaklaşık on tane falan dikiş attılar.Başına iğnenin her batırılışın da   elimi sımsıkı tuttu.Canının yandığı belliydi ama yinede bir kere ah demedi.Onun başına batırılan her iğne sanki  benim yüreğime saplandı.Ama olsun  koca çınarım yine yıkılmamıştı.Serumları vücuduna aldı. ilaçlarla kendini biraz iyi hissettiğinde şunu söyledi."gördünüz mü?ben başımdan ışın aldım ya koca taş bile bana bir şey yapamadı."O an bile kendini düşünmedi.Bunu söylemekteki tek amacı bizim kendimizi iyi hissetmemizi sağlamaktı.
   Hayatımız pamuk ipliğine bağlı değil miydi?Ben canımı,koca çınarımı, annemi,her şeyimi beynindeki illet yüzünden kaybetmekten korktum.Hiç düşünmedim bile kocaman bahçede çalışırken bir çuval yuvarlanacak.O çuvala  kocaman bir taş eşlik edecek.O kocaman taş nokta atışı yapar gibi gelip annemin başına vuracak.Aslında şanslıydık.Muhtemelen taş annemin omzuna düşmüştü.Bir kısmı ise başına çarpmıştı.
  Bana sana herkese her an her şey  olabilir.Bunu çoğumuz hiç düşünmedik.Küçük şeylere canımızı sıktık.Öfkelendik bağırdık çağırdık.Hangimizin hayatı bir anlık pamuk ipliğine bağlı değil ki?
  
DELİMAVİ

1 Ağustos 2013 Perşembe

DÖRT MEVSİM

            Küçük kız sabahın erken saatlerinde uyanmıştı.Bir ilk bahar sabahıydı.Penceresini araladı.Yaramaz güneş  gözlerini kamaştırdı.Perdeyi aralayıp penceresini açtığında mis gibi toprak  kokusu ciğerlerinin ta en derinliklerine doldu.Baharın mutluluğunu huzurunu hissetmişti.Ağaçlarda açan çiçekler  küçük kızı büyüledi.Çünkü ağaçlar gelinlik giymiş bir gelin gibiydi.
        Kollarını pencerenin kenarına koydu.Başını da kollarının üzerine...Ve derin hayallere daldı.Gelin gibi bezenmiş ağaçlardan gözlerini alamadı..Up uzun saçlarını yerlere kadar uzanan bir duvakla süsledi.Duvağının üzerinde  bahara yakışan papatyalar vardı.Papatyalar  tıpkı bir inci gibi dizilmişti. Çimen yeşili gözleri duvağın altında kalan saçları sayesinde tamamen ortaya çıkmıştı.Bem beyaz gelinliği incecik belini sardı.Gelinliğinin altına beyaz bir topuklu ayakkabı ekledi.Artık prensesler gibiydi.Yanında bir prensi olmalıydı.Kara kaşlı,kara gözlü  uzun boylu bir prens...Prensesini atının terkisine atarak  sarayına götürdü.Beklediği bir saray değildi o prensiyle göz göze diz dize mutlu bir evlilik yaşayacaktı.En büyük sermayesi küçücük yüreğinde kocaman sevgisiydi.Yıllar sonra çok uzun yıllar sonrasını düşündü.Prensi ile trafiğin yoğun olduğu bir asfalt yoldan ellerinde bastonla karşıdan karşıya geçe bilmeyi hayal etti.Birbirlerini o.kadar çok seveceklerdi ki  bir araba onlara çarpacak olsa bile onlar sımsıkı tuttukları ellerini asla  bırakmayacaklardı.Beraber öleceklerdi.
        Küçük kız tüm bu hayalleri kurarken yüzünde bir tebessümle tekrar uykuya daldı.Unuttuğu bir şey vardı.Bahar vaktinde gelin gibi bezenmiş ağaçların çiçekleri bir gün meyve verecek.Kim bilir belkide bir çok meyvenin içini kurt kemirecek.Yaz gelecek ,sonbahar derken kış gelecek.Ağaçta ne çiçek kalacak  ne meyve.Hayat bir yerden bir yere sürükleyecek.Küçük kız yılların yükünü tek başına omuzların da taşıyacak .Belki bir gün yorulacak.Onun içinde mevsim ilkbahar,yaz,sonbahar,kış olacak.Peki o küçük yüreğinde ki kocaman sermayesi yani sevgisi ne olacak.?Yıllar sonra yaşlanıp karşıdan karşıya beraber geçerken ölebilecek kadar; bu dört mevsime nasıl dayanacak?

      DELİMAVİ

27 Temmuz 2013 Cumartesi

KUŞ MİSALİ

      Ne kadar doğru söylemişler 'insan oğlu kuş misali.Kısa zaman da çok yol almak çok yer gezmek.İşte bu dur. insan oğlu kuş misali.Hayatımın en yorucu en zevkli en eğlenceli gezisiydi.Akdeniz,Ege,Marmara ve son noktası Karadeniz.
 Gençlik dönemlerim geçmişti ege de.Her yaz yolum muğla da  teyzemin yanına düşerdi.Beni çok fazla özümsemişlerdi.Her yıl okul kapandığında eniştem telefon açar 'yazlık kızım gelmiyor musun?diye sorardı.Bu durum evlenip hayatla cebelleşmeye başladığım noktada son buldu.Yıllar sonra on yedi yıl sonra muğla da olmak çok güzeldi.Marmaris, Ören,Gökova körfezi,Fehtiye vs derken hatıralarım yeniden canlandı.Rüzgarlarla geçmişin kokusunu almak ancak bu kadar eğlenceli olabilirdi.
  İstanbul yaşamak istediğim beni hep büyülen bir şehir.Gece  Gazipaşa dan uçağım havalanıp İstanbul semalarında  alçalmaya başladığında içim bir tuhaf olmuştu.O kadar güzeldi ki hayalimin şehri  onu sanki ateş böcekleri sarmıştı.Öbek öbek pamuk yığınları arasında İstanbul'u gördüğümde çok heyecanlandım.Hayalimin şehrini sanki nazlı bir gelin edasıyla izledim.  İstanbul'u gördüğümüzde küçük kızım şu soruyu sordu(anne bu kadar yeri gidene kadar gezebilecek miyiz?)Bu koca şehir onuda büyülemişti.Gözlerinde ki heyecan şaşkınlık bunun bir göstergesiydi.Dünyanın hangi ülkesinde vardı ki böyle bir güzellik?Muhtemelen yoktu.
  Koca şehir için dokuz gün çok olmasa gerekti.Benim için Beykoz hiç İstanbul gibi değildi .Dokuz gün orada konakladım aslında tıpkı memleketim  kara deniz gibiydi. Hemen hemen her akşam  dolaşmak için sahile çıktım.Bana göre Beykoz'un Memleketimden tek farkı boğazına inci bir gerdanlık takmış zarif bir kadını izlemek  gibi boğaz köprüsünü izlemekti.Sabah vapuru ile martıların,Yunusların eşliğinde boğaz keyfi yaparak Eminönüne geçmenin keyfi yaşamaya değerdi.Yaklaşık bir saat süren vapur yolculuğunda tarihin bize bıraktığı  güzelliklerini izlemek çok keyif vericiydi.Belki de önemli olan  tüm bunları hissede bilmek bunlardan keyif alabilmekdi.Ayasofya,Sultan Ahmet camisi,Galata köprüsü ,Gül hane parkı vs işte tüm bunlar İstanbul ...
   Çok sevdiğim dostlarım çocukluk arkadaşımı İstanbulla bütünleştirdim.Yıllardır görüşmediğim çocukluk arkadaşım İstanbulda olduğumu duyunca bana telefonla ulaştı.İyi kötü bir çok duygu paylaştığım  yaklaşık iki yıldır görüşmediğim dostumla eminönun de buluşup dertleşmenin keyfini çıkardım.
  Aslında İstanbul da en çok hissettiğim  en güzel duydu.Karakterimle,mizacımla eşleşdirdiğim ÖZGÜRLÜK.
         Beni bu kadar mest eden büyüleyen şehirden ayrılma vakti geldi.Elbette her güzel şeyin bir sonu vardır.
Saat 20:30  ben şehirler arası otobüsün deyim.Şimdi ver elini Karadeniz .Yorucu bir koşturmanın ardın dan güzel bir otobüs yolculuğu geçirdim.Sabahın ilk ışıkların da  gözlerimi doğduğum şehirde Ünye de açtım.İçimi tuhaf bir duygu kapladı.Neydi ? bu duygunun adı  bir türlü anlamadım.            
   Ak denizin yakıcı sıcağından sonra Karadeniz buz gibi Karadeniz soğuk.Bulutlar ağlıyor şakır şakır.Yağmur    damlarının soğukluğunu kurşun gibi bedenimde hissediyorum.Sanırım beni karşılıyordu bulutlar.Bunlar hoş geldin göz yaşlarıydı.
    Her şeye rağmen yaşamak hayatın tadını çıkarmak çok güzeldir.Sadece insanın istemesi yeterlidir..Mutlu bir polyanayı oynamaktansa mutlu olabilmekten daha güzel ne olabilirdi ki...
DELİMAVİ

7 Temmuz 2013 Pazar

SABIR TAŞI

       
      İnsanlar yılların yorgunluğunu taşıyor Herkeste farklı hayal kırıklıkları var. Farklı umutsuzluklar ve hüzünler...Ama herkeste bir yılgınlık.Sanırım  hayatın farkına varamadık.yürekteki umutları beklentileri çok fazla büyüttük.Herkeste farklı bir telaş farklı bir koşuşturma var.
       Bazen seyirci olmak istiyorum.Rengarenk  kelebeğin peşinden koşan bir çocuğu seyretmek istiyorum.Kelebeği yakalama heyecanı ile gözlerin de parlayan ışığı görmek….Belki bir bahar günü yağan yağmuru dinlemek istiyorum.Yağmurun ardından etrafa mis gibi toprak kokusu yayılacak .Ben gözlerimi kapatarak toprak kokusunu ta içime çekmek istiyorum.Kim bilir o yağmurun ardından  kocaman bir gök kuşağı çıkacak .Ben o gök kuşağının  üzerinde zevkle kayan çocukları izlemek istiyorum.Bir çocuk gördüm.Oyun parkında oyun oynuyordu..Sanırım biraz yorulmuş.Elinde kocaman bir elma şekeri ile bir banka oturdu.Dinlenme molası verdi. Elma şekerini yerken yüzüne gözüne bulaştırmıştı.Duyduğu mutluluk ta gözlerinin içinde okunuyordu.Ben o mutluluğu izlemek istiyordum.

         İnsanlar bir birlerini ne kadar çok tüketmiş…O kadar çok kırmışız ki birbirimizi bu esnada yitirdiklerimizin farkına bile varamamışız.insanlar kaybettiklerinin farkına vardıklarında beyinlerinde şimşekler çakmış.  Sanki hepimiz taşmışız bir  sabır taşı.Bazen hiç düşünmeden bir birimizi kırmışız,aşağılamışız. Kişiliğine karakterine saygı duymadan hep onun adına karar vermişiz. Onu hiçe saymışız.Sanırım biz olamamışız. İnsan olarak hep benlere oynamışız.Bir çocuğun kavga edip iki dakika sonra oynadıkları gibi  kavgalarımızı yaşayamamışız kini büyütmüşüz içimizde.Bir an fırsatını yakalayıp o kini kusmak için uğraşmışız.Aslında en kötüsü şunu unutmuşuz bir kenarda    içimizdeki çocuğu....Kimimizin derdi para,kiminin derdi kariyer,ev araba,mal mülk vs  derken öldürmüşüz o masum çocukluğumuzu.
    O çocuğu yitirdiğimiz için biz artık yorulmuşuz.Hani dedim ya taş mıyız?sabır taşı.En büyük hatamız biz o sabır taşının da bir gün çatlaya bileceğini unutmuşuz.Şimdi  ise sabır taşı çatlamış herkes yorgun herkes yılgın.Ama bir yolu olmalı seyretmek istediğim ,parkta oyun arası vermiş çocukla beraber  Elimize yüzümüze bulaştırarak elma şekeri yemek gibi...Bir yolu olmalı.


DELİMAVİ










27 Haziran 2013 Perşembe

OLMAK YADA OLMAMAK

       Herkes bir şeyler fısıldıyor.Kimileri şarkı dinliyor.Şarkının içindeki duyguları fısıldıyor.Bazılarına bakıyorum elinde okuduğu kitabı örnek almış kendilerine bir rol seçmiş onu tutturuyor.Bir bakıyorum güzel bir  kız yakışıklı oğlana sevdalanmış dolamış diline onu sayıklıyor.Bir öğrenci üniversite sınavına girmiş geleceği için bir şeyler fısıldıyor.
       Ve kadının biri  sanki narkoz yemiş öyle boşluğu seyrediyor.Sanki dünü bu günü yaşadıklarını acılarını,umutlarını düşünüyor.O kadar zor ki hayat olmakla olmamak arasında bir şey ...To be or not to be(olmak yada olmamak )O güçlü duruşu güçlü kişiliği,gülen yüzünün altında işte tam bu noktada (olmak yada olmamak)acıları çaresizliği ortaya çıkıyor.Yılların yorgunluğunu hissediyor yüreğinin ta en derinlerin de....
    Bardak taşmış  kadına her şey artık ağır geliyor.Her damla omuzlarını biraz daha büküyor.Herkes hayatını yaşarken o kadın mutsuzmuş.Direnmiş ,her şeye rağmen hayata sımsıkı tutunmuş .Hayat ona bir şeyleri beklememeyi bir şeyleri ümit etmemeyi öğretmiş.Kadın hayatın yılların verdikleri doğrultusunda beklentilerini küçültmüş alanını daraltmış.Artık beklediklerine ulaşamayıp mutsuz olmaktansa beklememeyi öğrenmiş.Ama ne çare yine mutsuzmuş.
        Şu an nerede içindeki çocuk nerede umutları nereye gitmiş hayalleri.Gözlerinden süzülen her damlada oda bir türkü tutturmuş  BE OR NOT TO BE.....

DELİMAVİ





25 Haziran 2013 Salı

MAVİ YARİM

       Deniz kızıydım ben denizin kıyısın da yosun kokusu ve deniz rüzgarlarıyla büyüdüm.Denizin üzerinde dans eden çığlıklar atan martı sesleriyle kulağımın pasımı sildim.Ama hep uzaktan izledim onu tadını çıkaramadan  seyrettim mavi yarimi.Ancak  onunla yıllardır çocuk gibi  ayağımı yerden kesmeden oynadım.Ve en büyük hayalim oldu sabahım erken saatlerinde onunla kucaklaşmak onunla oynaşmak...
    Yıllar sonra ta kuzeyden güneye indim.Akdeniz deyim.Dün gece saatimi sabahın erken saatlerine kurdum.Şimdi en büyük hayalimi gerçekleştirme zamanı sabahın ilk ışıklarında kendimi mavi yarimin kollarına bırakacaktım. Allah'ım düşünmesi bile o kadar heyecan verici ki içim kıpır kıpır oldu.
     Saatimin sesiyle uyandım.Heyecanla yatağımdan fırladım kendimi evimin balkonuna attım.Sabahın erken saatlerinde bedenimde serin rüzgarları hissettim.Acaba çok mu soğuktu?ben mavi yarime gitmemeli miydim? Tüm bunları düşünürken birden irkildim 'hayır dedim hayır kızım fırla bu senin en büyük hayalin'Hemen çocuklarımı uyandırdım 'hadi hadi denize gidiyoruz'.Bedenlerimizdeki hücrelerin bir kısmı tam uyanmadan çocuklarımla arabama atladım ve mavi yarime gitmenin heyecanı ile  arabamı çalıştırdım.Hiç gaza basmadım yavaş yavaş gitmeli bu hayalimi gerçekleştirme aşamalarının  tadını çıkarmalıydım.Camını açtığımda uyanmamış Gazipaşa da sessizce ilerledim.Bir çok kez yürüdüğüm ,araba kullandığım çam ağaçları ve palmiyelerle bezenmiş deniz yolunun bu sabah başka bir büyüsü vardı.Tarihi kemerlere yaklaştığımda yüreğimin sesini hissettim.Artık yavaş yavaş denizin kokusunu  alabilecektim.Ses işte o ses bedenimi ruhumu dinlendiren benim olmazsa olmazım denizimm...Onun sesini de duymuştum şimdi kavuşma zamanı...
    İki dağ arasında kalmış uzun bir koydu burası.Dağın eteklerinde  muz ağaçların görüntüsü ayrı bir güzellikti.
 Kuma ayaklarımı bastığımda tüm bedenimde bir serinlik hissettim. Beni saçlarımı savuracak kadar serin bir rüzgar vardı.Acaba çok mu soğuktu deniz ben girmemeli miydim? O kadar güzel diki bildiğin mavi çarşaf gibi idi. Tam hayalimin sonuna gelmişken vazgeçemezdim.Yeni uyanmış bir gün çarşaf gibi bir deniz bedenimdeki tüm tüyleri ayağa kaldıracak soğuk bir rüzgar ve işte tam o an  birden kendimi denize attım.Rüzgarın üşüttüğü soğuk bedenimi sanki birden ılık bir çarşaf sardı.Mavi yarim beni kollarına aldı.O an hissettiğim en güzel şey en büyük hayalim gerçek oldu.Ve özgürlük duygusu bu kadar mı?yürekten hissedilirdi.Çünkü ilk kez burada ayağımı yerden kesmiştim. Oynaşırken mavi yarimle dağları,dağların eteklerindeki muz ağaçlarını seyretmek ayrı bir zevkti.Denizim; mavi yarimin kokusunu içime çekmek sesisin duymak oldukça keyif vermişti.Böylece yeni bir güne bir hayalimi gerçekleştirerek keyifle başladım.
   Deniz kızıydım ben denizin kenarında büyümüştüm.Ama kültürümüzden mi? çevresel faktörlerden,imkan yada imkansızlıktan dolayı  mı?neye sayarsam sayayım bu hayalimi gerçekleştirememiş.Taki yolun yarısın da Ak denize yolum düşene kadar..

DELİMAVİ

23 Haziran 2013 Pazar

BİR SEVDAYDIN KARADENİZ

     Memleketim,memleketim memleketim. Bir sevdaydın Karadeniz.Tutkum hayallerim umutlarım herşeyimdi. Koynunda martıları,dağlarında yeşilleri yüreğinde beni büyüttün .
    Gözümü ilk Karadeniz'de açtım.Karadenizli olmak benim için bir ayrıcalık bir onur,gurur oldu.Çocukluğumu büyüttüm kara deniz de .Akşamları sokakta top oynayıp saklambaç oynadığım günler dün gibi çok yakın...Ben sevdamı büyüttüm Karadeniz de aşkımın tüm güzelliğini tüm saflığı ile yaşadım ve aşkımı büyüttüm.Yeşilinde mavisinde toprağın da taşında en kıymetlilerimi, iki çocuğumu büyüttüm.Tüm bu güzelliklerin yanında hayal kırıklıklarımı acılarımı büyüttüm.Hiç kopamam onsuz olaman onsuz yaşayamam dediğim Karadeniz...İçerisin de en değerli varlıklarım anam ,babam kardeşim,akrabalarım, dostlarım arkadaşlarımın  hepsini şimdi  sana emanet ettim.
       Yolun yarısına geldiğimde sen bensiz ben sensiz Karadeniz...Neydi beni senden ayıran? Senin içinde ki gibi benim içimdeki fırtınalar mı?Sen de ben gibi bazen sakin bazen hırçın sanki biraz dengesizsin.İçindeki fırtına coştuğunda sen en çok dalgalarla kıyıları döversin.Ya ben ne yaptım Karadeniz? Geçmişimi her şeyimi seni terk ettim.
     Bundan sonra sen  benim için vuslat,hasret,özlem adını sen koy işte hepsi sensin Karadeniz...Benim güzel memleketim geçmişim her şeyim...

DELİMAVİ





.
   


22 Haziran 2013 Cumartesi

MAVİ TUTKUM

Olmazsa olmazımdı  deniz tıpkı ben gibi karadeniz gibi.Maviliğine aşıktım onun rengine,çarşaf gibi durgunluğuna,yosun kokan kokusuna aşıktım.Aslında ben gibiydi bazen durgun bazen fırtınalı bazen çoşkulu.Olmazsa olmazım dı onsuz nefes alamayacağım onsuz olamayacağımı düşündüğüm mavi tutkum.Hayatımı kuzeyden güneye doğru sürükleyen mavi tutkum.Şimdi sadece bu tutku için olmazsa olmazım olduğu için buradayım taaaa kuzeyden güneye gazipaşadayım....


DELİMAVİ




GAZİPAŞA DA BİR CUMARTESİ GÜNÜ.

Sessiz cennent demişler  gazipaşaya.Doğasıyla iklimi ile çok güzel bir ilce...Eğer yılların yorgunluğunu taşıyorsan üzerinde hayata dair bir mola vermelisin gazipaşa da.Mesela bir cumartesi günü uğrayıp çarşaf gibi denizi izleyerek  tuzda pişmiş tavuk yiye bilirsin benim gibi .Eğer çılgınsan,yolun yarısında hala kanın kaynıyorsa ,adrenalin heyacan senin  için önemliyse 6 ay gibi bir süre sonra sessiz cennet gazipaşa senin için sessiz cinnet olabilir...
DELİMAVİ